10 Temmuz 2015 Cuma

'İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz' (Hayal Perdesi)


Boris Vian'ın 1957 yılında yazdığı son eseri İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz, 'Hayal Perdesi Oyuncuları'nın ilk prodüksiyonu. Oyunun yönetmeni, 2011'de Tehlikeli İlişkiler (İBBŞT) ile tanıdığım ve bu tanışıklığımı 2015'de Bir Yaz Gecesi Rüyası (İBBŞT) ile sürdürdüğüm, Üsküplü rejisör Aleksandar Popovski. Öğrendiğime göre Hayal Perdesi'nin ikinci prodüksiyonunu yönetecek olan da yine kendisi. Oyun, 5-18 Ağustos tarihleri arasında, hiçbir Türk yapımının yer almayı başaramadığı Edinburgh Festivali'ne gidecek. Bence bu durum oyunun elde ettiği başarıdan daha önemli. Anladığım kadarıyla Hayal Perdesi'nin 'perdeci'si Selin İşcan. Festival için sarf ettiği çabalar, Şümürz'ün mücadelesi gibi. Yeni haberleri heyecanla bekliyor, Hayal Perdesi Oyuncuları'na kolaylıklar diliyorum... 

Boris Vian'ın hayatını birkaç cümle ile buraya sığdırmak oldukça güç. Bu yüzden yazının sonunda bir link paylaşmayı daha uygun buldum. Gelelim oyuna. İmparatorluk Kuranlar, bireyin duyduğu korku ve yalnızlığa, giderek toplum çerçevesinden bakan bir metin. İlk bakışta tipik ezen-ezilen ilişkisini andırsa da, alt temaların üst düzeye çıkması, metnin kendine farklı yollar aradığının bir göstergesi. Bu yollardan biri bireyin seçimi. Seçim ise bir soruya dayalı. İmparatorluğu kurmak isteyen kaçmalı mı yoksa kalıp mücadele etmeli ve imparatorluğunu kurmalı mı? Vian, karakterlerine, ilk kısmı tercih ettirerek, kaçışı bir yapılandırma olarak gördürmüş. En üst kata ulaşan oyun kişilerinin, kendilerini zirvede sanmalarına olanak tanırken bir yandan da içlerine korku salmış. İşini yeni kuran biri en kısa zamanda daha büyük olmak ister. Ufak olan dükkanını plaza yapma peşindedir. Yani bir imparatorluk zinciri hedefini taşır. Başarılı olmak için de birkaç kişinin üstüne basmaktan çekinmez. Vian'ın karakterleri de buna benzer. Bir apartmanın katlarını teker teker çıkan imparatorluk kurucuları, her katta üstlerine bastıklarını harcarlarken, nihayetinde kendi sonlarını hazırladıklarının farkında değildirler. Bir 'aile' olarak çıkılan yolculuk, 'tek' başına noktalanır. Bir nevi plaza kurulmadan ufak dükkan parçalanır. Bu parçalanış, karakterlerin içsel devinimlerini ortaya çıkararak metnin bir boyutunu daha bize sunmuş. Bireysel hırs, rekabet ve gücün insan bünyesindeki etkilerinin ve yaptırımlarının sonuçlarını gözler önüne sermiş. 


Açıkçası metni bir imparatorluktan ziyade bir 'ev' kurma çabası olarak değerlendirdim. İki kez kurulan ev, her kuruluşunda birtakım eşyalarından (tv. gibi) ödün vererek kuruluyor. Yani nesne kaybıyla maddi, kişi kaybıyla da manevi çöküntü yaşanıyor. Aslında oyunun sonu başından belli. Maddiyat ve maneviyattan yoksun bir imparatorluğun/ailenin/evin inşa edilemeyeceği aşikâr. Vian, bu aşikârlığı evin kızı ile daha da biçimlendirmiş. Anne-baba ve çocuktan oluşan ailede(?) farkındalığı yakalayan tek karakter olan Kız, uyarılarıyla kaleyi içten feth etmeye çalışarak, onların yanında olmadığını vurgulamış. Bana göre ülkemizde parti içlerindeki üyelerin yapması gereken şeyi yapmış. Hizmetçi karakteri, çağın en bilindik kişisi. İtaatkâr bir köle. Eski Yunan döneminde yazılan oyunlarda antik köleler vardı. Bu köleler ya da uşaklar 'sevimli' tiplerdi. Otoriter bir babanın bir türlü evlendirmek istemediği çocuklarına üzülen bu köleler, babaya bir oyun oynayarak onu alt eder ve oyunu mutlu sona ulaştırma görevini üstlenirlerdi. Seyirci, köleyi, oyundan mutlu ayrıldığı ve kölenin iyi bir iş yaptığını düşünerek sevimli bulurdu. Bu antik köle sonraları çağdaş/entellektüel köleye dönüştü. Sahibinden daha akıllı oldu. Fikirlerini sahibine satarak, ona yol gösterdi. Gösterdiği yolla sahibinin, onu daha çok ezmesine yol açtı. Yani kendi eliyle kendini yaktı. Bu durum karşısında seyirci artık köleyi sevmez oldu ve köle tiplemesi 'sevimsiz' karakterler arasında yerini aldı. Boris Vian'ın kölesi/hizmetçisi, efendisinden/babadan daha akıllı değil lakin gücünün bilincinde. Bu nedenle imparatorluğun kurulmasında yer türlü yardıma (beslemek, temizlemek, cinsel açıdan tatmin etmek, ilgilenmek) hazır. Elektrik süpürgesi ile cinselliğini süpürmesi efendisine birkaç yoldan bağımlı olduğunun işareti. Benim için sevimsiz kategorisinde. 

Şümürz, herkese göre farklı anlamlar taşıyan, oyunun metaforik anlatımına hizmet eden bir karakter. Öyleki seyircilerden biri Şümürz'ün tüm ev kadınlarını simgelediğini söyledi. Besbelli ev işlerinden ağzı yanmış. Zor iştir bilirim. Bir diğeri ise tüm dayak yemiş kadınlar olarak algıladı. Ben Selin İşçan ile aynı fikri paylaşarak 'ezilen' kesim şeklinde kurguladım. Daha genel olduğu kanısındayım. İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz, aradan geçen 58 yıla rağmen güncelliğini yitirmemiş bir metin. Ayrıca Türkiye atmosferine çok uygun ve bilindik bir konuya sahip. Seyircinin biraz da bunun için oyunla daha kolay bir bağ kurabildiği kanaatindeyim. Aleksandar Popovski'nin katkısını da yadsımamak gerek. O halde rejiyi irdeleyelim...

Aleksandar Popovski, bantların giderek daha küçük bir yeri çevrelemesi tekniğiyle oyunu sahnelemiş. Bu teknik, metindeki yalnızlaşma, akabinde alanın daralması ve sıkışmışlık duygularına büyük ölçüde destek sağlamış. Oyun aynı zamanda Gezi olaylarının ekseninde kendini var etmiş. Rejisör, Şümürz'ün gözlerine su sıktırarak, biber gazının etkisini öldürmek istemiş. Barış Manisalı'nın müziklerinde de Geziden izler var. Rejisör, korkunun türediği anı, müzikle bağdaştırarak bu izi çok dengeli bir biçimde uygulamış. Vian, Popovski kadar iyimser değil. Rejisör, tam kalkmaya çalışırken her seferinde düşen Şümürz'ü, finalde amacına ulaştırarak (kaldırarak), onun kazanmasını dilemiş ve imparatorluğu çökertmiş. Mücadelede bir umut niteliği taşıdığı kesin. Bant/alan dışında duran çiçek ise bu umudun yeşermesinde bir sembol. Aleksandar Popovski'nin üç oyununda da Selin İşcan mevcut. Öncesinde olup, sonrasında ayrılan Şebnem Köstem ise iki oyunun oyuncusu. Levent Üzümcü için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Fakat dördüncü oyunda başka sanatçıları görmek arzusundayım.  

Yukarıda belirttiklerimde elbette dekor tasarımcısının (Numen/ForUse) payı büyük. Ayrıca hem kostüm (Taciser Sevinç) hem de dekor da beyaz rengin egemenliği saflığı ve temizliği betimleyerek, 'Şümürz'ün hakimiyeti'ni bildirmiş. Rejisörün, ışık tasarımını da yapması pek de iyi olmamış. Başka bir uzman göz çok daha iyi iş çıkarabilirmiş. Finalde Şümürz ile Baba arasındaki koreografi (ellerini ona uzatması), ezilenin ezene karşı bir daveti. Taraf değiştirme ya da tarafsızlığın bir vurgusu. İyi niyet mi demeliyim? 

Selin İşçan (Şümürz) beğendiğim bir oyuncu. Sessizlik, bana "sessiz toplumlardan kork" cümlesini hatırlatır. Selin İşcan'ın oyunculuğunda bu anlamı bulabildim. Reha Özcan'ı (Baba) yıllardır takip ederim beni hiç yanıltmadı. Takip etmemin nedeni de şüphesiz bu. Ayrıca onun kadar çalışkan bir sanatçı var mıdır bilemiyorum. Ayşe Lebriz Berkem (Anne) klasik Türk annesi motifinde ve rolünün hakkını vermekte. Selin Tekman'ı (Hizmetçi) Devlet Tiyatrosu'na girdiği ilk günden beri, kaçırmadan izliyorum. Hizmetçi'nin ruhsuz durumunu, renkli bir halde canlandırarak, karakterin görünüşünü sevimli, içini sevimsiz kılmayı başarmış ve daha önce anlattığım değişen köle tiplemesine bir emsal teşkil etmiş. Tuba Karabey (Kız) bağırma sahnelerini tekrar gözden geçirmeli. Şümürz ile olan kısımlarda duyguyu daha iyi aktarmalı. Nihat Alptekin (Komşu) kısa ve öz rolünde seyirciyi avucunun içine alabildi. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim...


Notlar: 
Oyun 1 saat 20 dakika / Tek perdedir.
19. Afife Tiyatro Ödülleri 'En İyi Rejisör': Aleksandar Popovski
Oyun adı uzun olduğu için başlık koymadım.
Fotoğraf bana aittir.
   
Boris Vian: https://tr.wikipedia.org/wiki/Boris_Vian

Ege KÜÇÜKKİPER