Yazı uzun... Bu nedenle direkt konuya gireceğim. Arthur Miller zor bir yazar. Oyunları birinden farklı gibi dursa da, metinsel kurgu ve karakter yaratımları hemen hemen aynı. Geçtiğimiz sezon Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı 'Satıcının Ölümü'nü izledikten sonra, ufak çapta bir Arthur Miller incelemesi yapmıştım. O incelemenin belirli bölümlerini, Köprüden Görünüş için kaynak göstermem, yazımı daha anlaşılır kılacaktır. İncelemenin tamamının olduğu yazının linki aşağıda mevcut. (İtalik yazılar incelemeye dairdir)
Miller, çekirdek aile kavramına önem veren bir isim. Bu durum bence yazarın insana olan inancından kaynaklı. Eserlerinde her zaman birlik-beraberlik duygusu ön planda. Bu duygunun gelişeceği, ilerleyeceği ve artacağı yer ise şüphesiz bir aile ortamı. Miller oyunlarında aile dört kişiden oluşur.
Yukarıdaki paragrafın teması aile. Köprüden Görünüş, dört kişilik bir aile olmamakla birlikte, dört kişi olmaya aday bir aile. (Eddie, Beatrice, Catherine, Rodolpho) Bu ailedeki birlik ve beraberlik ortamı, enişte (Eddie) figürünün düşünce ve eylemleri neticesinde sağlanamamakta. Buraya kadar olan kısmı Hira Tekindor'un rejisi ve Bülent İnal'ın oyunculuğunda bulabildim. Ancak yaşanılan durumun sebebinin oyun içerisinde tam anlamıyla işlendiğini düşünmüyorum. İşleniş şeklini daha kolaylaştırmak için soru hazırlamak ve bu sorular doğrultusunda ilerlemek çoğu zaman iyidir. Bunun için işi kolaylaştıracak üç sorum var: Eddie ne için Rodolpho'ya öfkeli? Eddie niçin Catherine'nin evlenmesini istemiyor? Eddie'nin Catherine'e karşı beslediği ne tür bir his? Her şeyden evvel bu soruların net bir şekilde yanıt bulması, oyunun daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır. Bunun da en etkili yolu bir dramaturg ile çalışılmasıdır. Sahnede bu üç sorunun cevabının basit ve yüzeysel verildiği kanısındayım. Benim dramaturjik açıma göre Eddie'nin, Catherine'e karşı hissi, sevgiliye duyulan aşktan çok öte. Burada başka bir soru devreye giriyor: 17 yıl boyunca üzerinde emeğinizin olduğu bir nesneyi yahut kişiyi, hiç tanımadığınız birine hemen verir misiniz? Ben vermem. Vermek istemediğim için de, almak isteyene türlü bahaneler üretip, ön yargılı yaklaşır, kısacası ona köprüden bakarım. Aslında Rodolpho'ya olan öfkenin şekillenmesi tam da burada ortaya çıkıyor. Her şey alıcının isteği ile ilintili. Bu ilinti rejide fark edilmiyor.
Çocuklar, babalarıyla her zaman farklı görüşlere, farklı hayallere sahiptirler. Anne dengeleyici konumdadır. Oyunun başında çocuklarının tarafında olmasına rağmen finale doğru ekseni kayar ve kendini eşinin yanında bulur. Baba kabul etmeye, razı olmaya hazırdır. Çünkü oyunun 'suçlu' kişisidir ve bir destek aramaktadır. Desteğin nereden geldiğinin onun için bir önemi yoktur.'Taraf' olmak yeterlidir. Miller, oyunun baş kişisi olan babayı, doğru tarafı seçmediği için cezalandırır. Aslında eserlerini bu seçim üstüne temellendirmiştir. Bu nedenle oyunlarında duygudan ziyade 'mantık' kendine bir yer edinir. Bir nevi duygularıyla hareket eden kişi, ölümü hak eden kişidir.
Bir önceki paragrafta anne (burada teyze lakin anne gibi) ile ilgili yazdıklarımın uygunluğu, bu oyunun en temiz noktası. Aslı Yılmaz'ın oluşturduğu profil tam bir Miller kadını. Yaratım çizgisi son derece iyi. Rejisörün, başlangıçta (oyun açılışı) izlediği yol çok doğru. Lakin takip ettiği yoldaki noktaların birleşmediği de çok açık. Bu birbirinden ayrık noktalardan biri az önce bahsi geçen taraf olgusu. Köprüden Görünüş'deki taraf, bir nevi köprünün neresinde durulacağı ile alakalı. Köprünün bir ucundaki verici (Eddie) ile diğer ucundaki alıcı (Rodolpho), yaptıkları hamleler ile köprünün tam ortasındaki Catherine'e, ulaşmaya çalışmakta. Bu bölümde sorulacak sorulardan biri, eniştesinin tarafında olan Catherine'nin, taraf değiştirmesindeki etkenin ne olduğu? Sorunun yanıtı elbette araya giren aşk duygusu. Fakat sahne üzerinde canlandırılan ilk görüşte aşk, metindeki kadar gerçek ve normal değil. Catherine'nin neden bir istişare süreci geçirmeden karar verdiği muallak. Bazen sadece diyalog, işi çözmek için yardımcı olmaz. Bir metni okumak ile o metni izlemek arasında bir köprü boyu mesafe vardır.
Taraf konusunda sorulacak bir diğer soru, esasen aile kısmını irdelerken sormuş olduğum soruların bir benzeri. Soru şu: Eddie, niçin kaçınılmaz sona ulaştı? Miller, bu durumu, karakterin yaptığı duygusal seçime bağlamakta. Oysaki sahnede gördüğüm, yalnızca karşıt iki tarafın çekişmesi üzerine kurulu. Miller, mantığı saf dışı bırakarak, aynı zamanda karakteri de oyundan diskalifiye etmekte. Yani ortadaki çekişme, amaçtan ziyade bir araç. Rejide edindiğim aksaklık da bu yönde. Amaç ile araç görevlerinin bilincinden değil. Sanki onlarda köprünün her iki ucunda ama yerleri yanlış.
Dil açısından bakıldığında oldukça sade olayları barındırmış, yine aynı sadelikle yazılmış metinlerdir. Miller'ın çoğu oyunu 'yaşanmış bir hayat' hikayesidir. Yaşamın basitliği, metnin kurgusuna ve karakterlerin ruhlarına yansımıştır. Yazarın dekor konusunda yaptığı açıklamalar da süsten uzaktır. Hayatın 'akıcılığı' ve 'sürükleyiciliği' oyunlarının biçimini oluşturmuştur. Tür olarak trajediyi benimsemiştir. Metinlerin geneline karamsar bir yapı hakim olmakla birlikle, sonları hiçbir zaman mutlu bitmez. Düşünce başat yerdedir. Düğüm her zaman finalde açılır. Öncesinde bir yığın ipucu bulunmasına rağmen, seyirci neyin, ne zaman gerçekleşeceğini kestiremez. Ayrıca sıcak bir atmosferde başlayan oyun, giderek yerini soğumaya bırakır. Köprüden Görünüş'deki, 'anlatıcı' kimi yerde yabancılaşma etkisi sunar.
Köprüden Görünüş de yaşanmış bir olay. Miller bu konuda şöyle diyor: "Yazarken orijinal hikayeye bağlı kalmaya çalıştım. Hikayeyi duyduğumda beni etkileyen şey, çok net oluşu ve olayların nefes kesen bir sadelikte gelişmesiydi." Bu tanımlamada iki ana sözcük var. Netlik ve sadelik. Hira Tekindor'un, Köprüden Görünüş'ü, Miller'ın istediği sadelikte. Dekorun tasarımı ve aksesuar kullanılmayışı da bu sadeliğe katkı sunan diğer faktörler. Netlik kavramını yukarıda yeteri kadar açtığımı düşünüyorum. Hira Tekindor'un oyun başlangıcını beğendiğimi belirtmiştim. Aynı beğenim, atmosferin başlarda sıcak başlayıp, sonradan soğumaya bırakıldığı konusunda da geçerli. Elbette buradaki temel etken yazarın kurgusu. Reji, bu görüşte, yazara destek niteliğinde. Yabancılaştırma etkisinin olmaması, oyunun eksik yönlerinden biri. Düşüncem, hem oyunun amacına hem de ismine hizmet edip, seyirciye de köprüden bir görünüş sağlattırması adına bu etkinin verilmesi doğrultusunda. İzleyicinin kimi zaman olay yerine davet edilip, kimi zaman 'orada dur' ihtarını alması açısından da bu yöntemin işe yarar olduğuna inanıyorum. Sadece anlatıcının (Avukatın) seyirci ile göz teması kurması, hikaye formunun kullanımı açısından iyi...
'Çevre', çoğu kez belirleyici öğedir. "Başkası ne der?" mantığı, karakterlerin yol haritasını çizer. Harita sınırlarla doludur. Baba sınırı aşamayıp, kilitli kalırken, çocuklar ideallerinin peşinden koşmuş ve sınırı kendileri çizmişlerdir. 'Dönüşüm', Miller oyunlarında önemli bir rol oynamaktadır. Dönüşümün gerçekleştiği kişi baba, gerçekleştirenler ise çocukları ya da yakın arkadaşlarıdır. Bedel'de Yahudi Salamon, zamanla iki kardeşin babaları görevini üstlenir. Köprüden Görünüş'de Eddie kızın eniştesi iken, babası (sahibi) durumuna gelmiştir. Hepsi Oğlumdu'daki Keller ise, süreç içerisinde ölümüne sebep olduğu yirmi bir gencin babası niteliğini taşır.
Çevre faktörü, karakterlerin tanımlanmasında önemli bir güce sahip. Bir özel tiyatronun kalabalık kadrolu oyunlar sergilemesi kolay bir şey değil. Lakin bu oyundan çıkarılan iki karakter (Bay ve Bayan Lipari) çevre baskısının yok olmasına neden olan başlıca oyun kişileri. Haliyle ailenin çekingenliği ile Avukatın yapıcı, komşuların yıkıcı tavırlarının dengesi birbirini tamamlamaktan yoksun. (İhbar sahnesinin işlenişi durumu bir nebze kurtarmış) Dönüşümün gerçekleşebilmesi içinse, yazı boyunca sorduğum sorulara alacağım yanıtların, içlerinin doldurulması ve sahne üzerinde o halde seyirciye aktarılması gerek.
Rejisörün oyuna dahil ettiği kısımların, oyunun genel gidişatını bozduğu, oyunun direksiyonunu yer yer komedivari bir boyuta kırdığını düşünüyorum. Bu vaziyeti, oyuncuların tavırlarında da hissettim. Miller oyunları sadece 'hikaye'ye odaklanmakta. Komediyi oluşturan vasıf ise kendini gösterdiği alanda yeni bir hikaye yaratmakta. Önerim, o bölümlerin dozunun azaltılması. (Özellikle ilk perde finali için) Her oyun bir bağdır. Düğümler atılır, atılır, atılır, sonunda hepsi çözülür. Yün çilesi bazen çıkmaza girer, açmak için uğraşırsın. Açamaz isen devam edemezsin. Tek çare, oraya kadar ki kısmı kesmektir. Kesmeden edilen devam, bütün örgüyü yanlışlara sürükler. Benim Köprüden Görünüş'de algıladığım da böyle bir durum. Bu sayede evvela iyi bir oyun ortaya çıkarabilmek için yazarın mutlak suretle anlaşılmasının bir ihtiyaç olduğuna emin oldum.
Özetle Arthur Miller, siyasal ve toplumsal bilinçten yoksun kamuoyunu, yabancılaşmış Amerikan insanının çelişkilerini şu sözleriyle: "ben düşünceyle alışverişi olmayan, ne yaptığını bilmeyen, bilmek de istemeyen bir toplumda yazıyorum" açığa koymaya yönelmiştir. Basit insanın (Amerikan orta sınıf insanı) tragedyasını vermeye çalışmıştır. Bu bağlamda etnik sorunlara değinerek, toplumsal ve bireysel öz sorumluluk temasını ele almıştır.
Özetle Arthur Miller, siyasal ve toplumsal bilinçten yoksun kamuoyunu, yabancılaşmış Amerikan insanının çelişkilerini şu sözleriyle: "ben düşünceyle alışverişi olmayan, ne yaptığını bilmeyen, bilmek de istemeyen bir toplumda yazıyorum" açığa koymaya yönelmiştir. Basit insanın (Amerikan orta sınıf insanı) tragedyasını vermeye çalışmıştır. Bu bağlamda etnik sorunlara değinerek, toplumsal ve bireysel öz sorumluluk temasını ele almıştır.
Zerrin Tekindor oyunun dekor tasarımcısı. Tasarım, aynı zamanda oyunun afişini de içinde barındırıyor. Fondan çıkardığım anlam, ötekilere bir 'yüz' tanımayan Amerikan yüksek sınıfı ve buradan yola çıkarak oluşan Amerikan orta sınıfının genel vaziyeti. Fon bir 'karma'. Renk seçimleri o insanların ruhunun bir aynası. Dekor bu haliyle iyi. Fakat yinede oyun için neyi anlattığı belirsiz. Daha çok görsellik ön planda. Diyagonal olarak yerleştirilmiş iki sıra oturma yeri, oyunculara, oynamaları için bir alan yaratmış. Bir yandan da mizansenleri 'mecburen' oturmalı konuma sürüklemiş. Kapının yeri algı bozukluğu yaratıyor. Eve tek bir giriş ve evden tek bir çıkış olmalı.
Kostüm tasarımı afişte yazmıyor. Son zamanlarda bu böyle. Kostüm tasarımlarının geneli dönem atmosferini yaratmakta başarılı ama karakterlerin özelliklerine göre değerlendirildiğinde çok da iyi değil. İyi olan tek kostüm Beatrice'in. Catherine'nin kostümü, dişiliğini açık etmiyor. Avukatın kostümü ise onun bir parçaymış gibi durmuyor. Bunun nedenini anlayabiliyorum ama kendimi ikna edemiyorum. Kemal Yiğitcan'ın ışık tasarımı özenli. Orhan Enes Kuzu bütün oyuna yaydığı müziği ile herkesten fazla sahnede. Sahnenin temposuna göre düşen ya da artan ritmin oyuna bir ivme kazandırdığı ve atmosferin havasını durumun getirilerine göre değiştirdiği kesin.
---EK---
Oyun Atölyesi 'sahne tasarımı' ibaresinden hem kostüm hem de dekor tasarımını kast ediyormuş. Broşürü detaylı inceleyince öğrendim. Bu duruma göre kostüm tasarımı için yazdıklarım Zerrin Tekindor için...
---EK---
Oyun Atölyesi 'sahne tasarımı' ibaresinden hem kostüm hem de dekor tasarımını kast ediyormuş. Broşürü detaylı inceleyince öğrendim. Bu duruma göre kostüm tasarımı için yazdıklarım Zerrin Tekindor için...
Bülent İnal'ın ilk oyunu. Kendisini izlemiş olmaktan son derece memnunum. Beklentilerimin üzerinde bir performans ile karşılaştım. Aslı Yılmaz için yazı içerisinde birkaç şey söyledim burada da kendisini kutlarım. Beni tam anlamıyla mutlu eden belki de tek oyuncu. Nazlı Bulum'da 17 yaş havasını sezebildim. Duygu geçişleri başarılı. Aykut Akdere üstüne düşen her şeyi yapmış. Bilhassa ses tonu ve kullanımı iyi. Ercüment Acar, hayat verdiği karakteri ile özdeşleşebilmiş. Eşine ve arkadaşına duyduğu sevgi oldukça samimi. Kubilay Karslıoğlu oyunda sadece anlatıcı rolünü üstlenmediğini bize göstermeli. Sedat Bilenler teoriyi pratiğe çevirip, ezberci görünümünden kurtulmalı. Melih Pamukçu, 'nereden geldi?' demediğim bir oyuncu. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim...
Notlar;
Oyun 2 perde / 1 saat 50 dakika
Fotoğraf bana aittir.
İnceleme
Kaynak
Oyun metni (Köprüden Görünüş)
Ege KÜÇÜKKİPER