TOPLU
HİKAYELER
Toplu Hikayeler,
Türkiye’de ilk kez Kenter Tiyatrosu tarafından sergileniyor. 52 yıllık bir
tiyatroya da bu yakışırdı. Her zaman, oynadığı oyunlarla hem farkını
gösterebilmiş hem de gerçek bir sanat kurumunun nasıl olması gerektiğini
bizlere öğretmiştir Kenterler. Daha önce duymadığım,
(benim cahilliğimden kaynaklı bir durum) bir yazar olan Donald Marguiles, Pulitzer ödülü sahibi ve ülkemizde, “Dostlarla Akşam Yemeği” adlı oyunla tanındı. Bu değerli yazarı, geç
keşfetmenin pişmanlığı içerisindeyim.
Oyun 6 tablodan oluşuyor. (Orijinal hali biraz daha
uzun) Ruth Steiner adında, kısa hikayeler yazarak ün sağlamış, altmışlı yaşlarda
bir profesör ile onun öğrencisi olan, yirmili yaşların sonunda, büyük bir hikaye yazarı olmak isteyen Lisa
arasındaki ilişki anlatılıyor. Önce ikisi arasındaki hoca – öğrenci
ilişkisini kavrıyoruz. Daha sonra Lisa, Ruth’un
asistanı oluyor ve ona biraz daha yakınlaşıyor. Yakınlaştıkça onun hayatını
daha iyi ve derinlemesine irdeliyor. Önemli bir hikayesi var Ruht’un gençlik
günlerinden kalma. Lisa, gün gelip ilk yazdığı hikayesini bastırdığında, eleştirmenler
tarafından övgüyle karşılanıyor. Ruth artık meslektaşı diye hitap ediyor Lisa’ya.
Aralarındaki bağ daha da kuvvetlenirken Lisa, her şeyi tepetaklak edecek bir
şey yapıyor ve hocasının hikayesini biraz değiştirerek okurlarına sunuyor. Ruht, haklı olarak sinirleniyor ve aralarında ki dostluk bağını bir çırpıda koparıyor. Lisa, artık Ruth'un rakibi oluyor. Oyun, kafanızda bir soru işaretiyle bitiyor. Etik açıdan hangisinin haklı olduğunu bulmamız isteniyor. Sevmişimdir böyle oyunları. Çünkü doğrusu budur! Seyirci evine gittiğinde düşünmelidir.
Hikayenin sahibi olan kişiye hiçbir şey danışmadan, hikayeyi kendimizin-miş gibi gösterip, yazmaya cesaret edemeyenden alıp, onun sesi olmak mı? (Yani Lisa'nın yaptığı gibi.) Yoksa kişilik haklarına saygı duyarak, hikayeyi yayımlamaktan vazgeçmek mi? (Ruth'un istediği gibi.) Burası göreceli bir kısım. Benim düşünceme göre ikinci seçenek daha uygun düşüyor. Metin iyi bir şekilde kurgulanmış. Çoğu zaman soru – cevap ilkesine dayanıyor. Bu da metni biraz basitleştiriyor. Oyunda yalınlıktan bahsediliyor fakat yalınlık, basitlik demek değildir. İki kişilik bir oyun olmasına rağmen seyirciyi sıkmayan, zaman zaman güldürüp zaman zaman hüzünlendiren "ortaya karışık" derler ya tam da o türden bir oyun Toplu Hikayeler. Ritmi iyi tutturan, dinamik, seyirciyi avucunun içine alan bir metinle, bir o kadar iyi yapılmış çeviri birleşince ortaya keyifle izlenebilen bir oyun çıkmış.
Etik olanın sorgulandığı oyunda, resim, şiir, roman, hikaye, dostluk ve arkadaşlık temaları üzerinde durulmuş. Her yaştan insanın kendinden bir şeyler bulabileceği, kültür seviyesi son derece yüksek, insanı daima düşünmeye sevk eden, saf ve naif bir oyun. Özetle, herkesin bir hikayesi vardır. Önemli olan hikayenin kime ait olduğudur. Başkasına anlattığımız bir hikaye artık herkesin bilebileceği ortak bir hikayeye mi dönüşür? Ya da dönüşmeli midir? Peki ya hayal gücü? Neden var böyle bir kavram? Hazıra konmak her zaman daha kolaydır.
REJİ - DEKOR - KOSTÜM - IŞIK
Kadriye Kenter oyunculuğunun yanı sıra yönetmenlikte de bir o kadar iyi. Oyundaki zaman geçişlerini, karakterlerin saç biçimi ve her tablonun sonunda hızlıca değiştirdikleri kostümlerle sağlayabilmiş. Fakat oyunda biraz fazla dolaşılıyor gibi geldi bana. Oyuncuları takip ederken konsantirasyonunuz bozuluyor ve replikleri kaçırabiliyorsunuz. Dekor Osman Şengezer imzalı. Çok çok farklı bir dekor anlayışına sahip olmadığını düşünüyorum. Bir profesörün evinde sadece üç raf dolusu kitap olmaz, olmamalıdır! Hele ki hikaye üzerine uzmanlaşmış bir profesör ise! Ayrıca bu kadar dağınık olan bir profesörün nasıl oluyor da kitaplığı düzgün kalabiliyor. (Dağınık olduğunu masasının üstünden, yerdeki çöplerden ve metinden anlıyoruz.) Yalnızlıktan sıkılan birinin, evinde onlarca çiçek beslemesi durumu iyi özetlemiş. Oyunda hikayelerin ve hikayeleri oluşturan cümlelerin yalın olmasından bahsediliyor. Dekor bu cümleye uyum sağlamış.
Ruth'un giydiği son kostüm hariç diğer bütün kostümler birbirinin aynısı. Yalnızca renkleri farklı. Yalnızlık ve monotonluk temalarına hizmet eden kostümler olmuş. Lisa ise dördüncü tablodan sonra bir dönüşüm geçiriyor ve bambaşka biri oluyor. Bu dönüşümde kostümün rolü büyük. Daha önceki tablolarda ise tam bir öğrenci havasında. Işık tasarımı Alev Topal'a ait. Tam ortada duran perdenin kapalı olmayışından dolayı cama yansıyan ışıklar seyircinin gözünün içine giriyor. Bu nasıl atlanmış doğrusu şaştım kaldım. Her tablo bitişinde sahne kararıyor. Sadece kütüphanedeki kitaplar, duvarda ki ünlü bir ressama ait tablo ve karşıdaki çiçekler aydınlıkta kalıyor. Önemli metaforların aydınlıkta bırakılması hoşuma gitti. Zaten o da olmasaydı oyun da hiçbir özel ışık kullanılmamış olacaktı. Son olarak konferans sahnesinde Lisa'nın konuşmasında kullanılan ışık son derece klasik ama tabloya uygun olmuş.
OYUNCULUKLAR
Kenterler farkı bu olsa gerek. Kadriye Kenter adeta oyunculuk dersi veriyor. Ses tonunu her ritme göre ayarlaması beni çok etkiledi. Jest ve mimikleri durumu çok güzel anlatıyor. Hiç konuşmayıp sadece mimikleriyle oynasa yine aynı zevki alırsınız. Tiyatro bölümünde okuyan öğrencilerin böylesine usta oyuncuların sahne performanslarını izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Defne Halman ise, heyecanlı, panik atak bir ruh halini çok iyi betimlemiş. Hareketleri, sesinin cılızlığı tam bir çömez havasında. Oyun ilerledikçe daha sakin, kendinden emin, ses tonu kalına yakın ve vakur bir halde çıkıyor karşımıza. Yadırgatmıyor kendini. Karakter arası geçiş uyumu harika olmuş. Bu yaşta bu oyunculuk bana helal olsun dedirtti. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını ve oyunun uzun ömürlü olmasını dilerim.
Son cümle: "Çıkarken çöpü at, torba akıyor."
Not: Oyun 90 dakika / Tek perdedir.
Ayrıntılı bilgi için: http://www.kentertiyatrosu.org/
OYUNA DAİR FOTOĞRAFLAR
DONALD MARGUİLES
(1954 - )
EGE KÜÇÜKKİPER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder