GÖZLERİMİ
KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM
Oyunun baş karakterleri
olan Vicdani ve Efruz'un yaşamlarından, dönemin sosyal, ağırlıklı olarak
siyasal, kültürel ve az da olsa dini yapısını mercek altına alan
"Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım", toplum eleştirisini güldürü
formatının içerisine sığdırarak bizlere sunuyor. Haldun Taner'in yazdığı, ilk
olarak 1964 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu'nun sahnelediği, Şehir Tiyatroları'nda
ise Savaş Dinçel rejisiyle hafızalara kazınan, bu yıl (2013) yine Şehir
Tiyatroları yönetiminin, repertuarına katmakla çok iyi bir iş yapmış olduğu bir oyun. Oyun, II. Meşrutiyenin
ilanından sonra gerçekleşen 31 Mart olayı ile başlayıp, 71 muhtırasıyla (12
Mart) sona erer. Haldun Taner üstat, ilk olarak oyunun geçtiği zaman dilimini 1960’lı
yılların sonuna kadar yazmış olsa da, daha sonra yani 71 muhtırasının
gerçekleşmesiyle, oyuna bazı eklemelerde bulunmuş, bu sayede oyun 1974 yılına
kadar olan süreyi kapsamış. Ayrıca oyun, kabare tiyatrosunun ilk
örneklerinden biri sayılmakta.
Karakterler üzerinden yapılan bir ironi
demiştim. Bunun için iki karakteri de özümsemek gerekiyor. Hepimizin içinde
olduğunu varsaydığımız -ki bence yok- Vicdani, saf, namuslu, temiz,
iyiliksever, dürüst, uysal, haksızlık nedir bilmeyen, vazifesini sonuna kadar
yerine getirmeyi kendine hedef edinen biridir. Yani ismiyle son derece
özdeşleşmiş biri... Aile yapısı ve yetiştiği ortam da elbette bu özelliklerine
katkı sağlamış durumda. Efruz ise tam tersi bir karakter yapısına sahiptir.
Fırsatçı, hilebaz, başkalarının arkasından iş çeviren, zengin olması ve
babasının mevkisinden dolayı kendini üstün gören, vicdanının sesini hiçbir
zaman dinlememiş, bitirimin tekidir. İkisi de çocukluktan beri arkadaştır. Bu karakter tanımlamasından sonra ikili arasında geçen iş, askerlik, aşk, evlilik, aile, para vb. konularda ezen - ezilen ilişkisini oyunun temalarını oluşturur. Tüm bu yaşanmışlıkların neticesinde, Vicdani delirmiş, daha doğrusu delirtilmiştir...
REJİ
Can Doğan, rejisörlük koltuğunda oldukça başarılı. Oyunun finalinde, gramofonun ağız kısmının, Vicdani’yi içine alması ve gramofonun kapanması, oyunun ironisine katkı sağlamış. Askerlik sahnesinde, beyaz perdenin üzerine işlenmiş olan “Savaş Dinçel Kışlası” yazısı ise beni duygulandırdı. Can Doğan’ı bir kez daha tebrik ederim. Ustayı unutmadığı için… Oyuncular birden fazla karaktere bürünmüş durumda. İlk kez bu oyunda, böyle bir uygulama beni rahatsız etmedi. Aynı oyuncu olduğunun farkına bile varmadım desem yeridir. Tabii bunda kostüm ve makyajında önemli bir yeri var. Oyunu, bir kadın ve bir erkek anlatıcının açması, gelişen olayları aktarmaları sanki bir hikayeymiş izlenimi yaratıyor. Evet, izlediğimiz şey acı ama gerçek bir hikaye maalesef… Oyunda beni iten tek şey, bu kadar bol malzemeli bir metinden nasıl olur da günümüze göndermeler yapılmaz? Günümüze gönderme yapılması, seyirciyi oyuna bağlama konusunda daha verimli olur diye düşünüyorum.
DEKOR
– KOSTÜM – IŞIK – MÜZİK - MAKYAJ
Ana dekorun haricinde
bulunan diğer dekorlar ve kostümler, dönemsel farklılıklar göstermekte. Her
dönemin dekoru ve kostümü başarıyla yapılmış. Ayrıca karakterlerin içsel
dönüşümleri de kostümlerle belirginleştirilmiş. Gamze Kuş harika bir iş
çıkarmış. Ana dekor ise kocaman bir gramofondan oluşuyor. Tepeden sarkan
kocaman bir ses ağzı, yanlarda bulunan kapakları ve ortada ki döner plak.
Oyunun son cümlesi: “Sakın plak olmayın… plak olmayın… plak olmayın…” Dekorun
plak bölümünün, döner olarak kullanılması, hem sahneyi elverişli kullanmaya
yaramış, hem plağın işlevini yerine getirmiş, hem de bu cümle ile anlatılmak
isteneni oyun boyunca vurgulamış. Yanlarda bulunan kapak kısımları ise aynı
zamanda mekan tanıtımı olarak değerlendirilmiş. Oyuncuların, dekorun kesik
kısmından sahneye çıkıyor oluşları, “Evlerin içinden çıktım da geldim.”
izlenimini yaratmış. Ayhan Doğan’a bu güzel dekor için teşekkürler.
Sahnenin tam karşısında duran kısım
ise barkovizyon olarak seçilmiş. Anlatılanlar ile gösterilenler eş zamanlı bir
biçimde verilmiş. Bu oyunda kesinlikle görselliğin bir yeri olmalıydı diye
düşünüyorum. Barkovizyon görüntüleri için baya zahmete katlanılmış ve oyunda
oynayan / oynamayan sanatçılar bir araya gelerek, dönemin önemli
şahsiyetlerine hayat vermişler. Barkovizyon olmasaydı, ikişer dakikalık roller
için boş yere oyuncu kullanımı olurdu. Zaten kadro yeteri kadar kalabalık.
Tasarruf sağlama adına da yararlı bir çalışma olmuş. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün görüntülerinin gösterildiği sahne ise, en çok alkış alan bölümdü. Beni duygulandırdı...
Müzikal oyunlarda, adı
üzerinde en önemli olan unsur müziktir. Tabii kareografi de, müzikle dansın
kombinasyonunu sağlayan baş öğedir. Bu oyunda hem müzikler hem de danslar çok
çok iyi. Koordine olunmuş durumda. Ayrıca müziklerin güfteleri, oyunu özetler
ve dönemi vurgular nitelikte. Orkestra bir harika. Selim Atakan ustalığını yine
konuşturmuş. Işık tasarımı ise Fatih Mehmet Haroğlu’na ait. Anlatıcıların rol
aldığı sahneler doğrultusunda amacına uygun kullanılan ışık, "sahne ışığı" diye tabir
edebileceğimiz türden. Oyunun kendi hikayesi içerisinde ise, ağır çekimlerle
süslenen sahneler, renk değişimiyle vurgulanarak belirgin bir hale getirilmiş. Bu arada, siyah renk
gözlüklerin kullanılması, kör ile bakar kör arasındaki farkı betimlemekte
başarılı. Makyaj ise, "Yıllar geçse de üstünden ben hiç yaşlanmam." diyor. Karakterlerin yaş aldıkça değişen durumları belirginleştirilseymiş keşke...
OYUNCULUKLAR
“Uğur Dilbaz = Vicdani”
dersem doğru bir denklem kurmuş olurum herhalde. Saf hallerinden, delilik
hallerine geçişi son derece başarılı. Aynı şekilde “Can Ertuğrul’da = Efruz”
olmuş durumda. Çocukluk hallerinden, hırs küpü birine, yaramaz bir çocuktan,
vakur bir iş adamına geçişleri mükemmel. Anlatıcı rollerinde bulunan İrem
Arslan Aydın ve Ersin Umulu’nun oyunculuklarından çok sesleri ön planda. Doğru
olan özelliklerden faydalanılmış. Yılmaz Meydaneri üç ayrı karakteri ses tonu,
beden dili ve ustalığıyla seyirciye geçirebilmiş. Mert Aykul için de aynı
şeyleri söyleyebilirim. İrem Erkaya ise oyunun neşe kaynağı. Tüm kadro, üzerine
düşen görevi ve yönetmenin hayalindeki oyunu ortaya çıkarmış. Çok kalabalık
olduğu için ancak başrolleri değerlendirebildim.
Emeği geçen herkesi
kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim. İyi bir metin, iyi
oyunculuklar, iyi danslar ve müzikler her zaman bir araya gelmez. Bu aydınlanma
fırsatını kaçırmayın! "Gözlerini açmazsan eğer bu oyun hiç bitmeyecek" (Broşür arkası)
Not:
Oyun 3 saat / 2 perdedir.
Ayrıntılı
bilgi için: http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-TR/Sayfalar/AnaSayfa.aspx
OYUNA
DAİR FOTOĞRAFLAR
HALDUN TANER
(1915 - 1986)
EGE KÜÇÜKKİPER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder