KUĞUNUN ŞARKISI (BİR EVLENME TEKLİFİ)
Çehov’un “Tek Perdelik 9 Oyun”u
elimde duruyor. Bu dokuz kısa oyundan bizi ilgilendirenler, üçüncü (Kuğunun
Şarkısı-1887) ve beşinci (Bir Evlenme Teklifi-1888) sıradakiler. Oyuna geçmeden
evvel sizlere, 10 sene öncesine ait bir anımı anlatmak istiyorum. O zamanlar
Atatürk Kültür Merkezi açıktı ve İstanbul Devlet Tiyatrosu’na tahsis edilmiş
durumdaydı. İşte o canım sahnede, Çehov’un yazdığı, Işıl Kasapoğlu’nun
yönettiği, Semih Sergen, Zafer Algöz ve Zeynep Erkekli’nin başrolleri
paylaştığı, “Çok Yaşa Komedi” adlı bir oyun sahneleniyordu. O tarihte yaşım 12 idi.
Bilet işleriyle ben meşgul olmuyordum. “Talihli” olarak anneannemi seçmiştim.
Benim talih anlaşıyım biraz farklıydı. Anneannem de riski ve adrenalini seviyor
olacaktı ki biletsiz olduğumuzu sahnenin kapısına geldiğimizde bana söylemişti…
Gişeye sorduğumuzda, “hiç yer yok” yanıtını almıştık.
(Nedense ben hiç şaşırmamıştım) Anneannem ile birlikte bir ümit, işi
çıkanlardan dolayı boş koltuk kalmasını beklerken, arkamızdan bir kadının: “işimiz çıktı, gitmek zorundayız elimde 2
adet bilet var. İsteyen?” demesiyle imdadımıza yetişmesi, yerin balkonda
oluşuna rağmen yüzümüzü güldürmüştü. İlk kez o zaman bir oyunu balkondan
seyretmiştim. (Her yerden oyun izlemişliğim vardır) Oyunun dekoru ve kostümleri
dün gibi aklımda. Fakat repliklerden sadece birini hatırlıyorum. O da “öküz çayırı bizimdir” repliği. Bu
hatırlayış, muhtemelen repliğin sürekli söylenmesinden ileri geliyor. Çok Yaşa
Komedi’yi ya da şimdi eleştirisini yapacağım Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı Kuğunun
Şarkısı-Bir Evlenme Teklifi adlı oyunu izleyenlerin de yıllar sonra bu repliği
hatırlayacaklarından eminim…
Bu anımı anlatmamın sebebi, Çok
Yaşa Komedi’de izlediğim ufak bir kesiti, Kuğunun Şarkısı’nda bulmam ve geçmişe
gitmemdi. Zaten oyun da geçmişle bugün arasında bir bağ kuruyordu. Yapıt, iki
kısa oyunun birleşiminden doğduğu için, adı “Kuğunun Şarkısı-Bir Evlenme
Teklifi” olarak geçiyor. Ben de bu oluşumdan ilham alarak, yazımı iki kısa konu
üzerine şekillendirdim. Bunlardan bir tanesi, az önce bahsettiğim anım. Diğeri
ise, oyunun eleştirisi. Bu nedele yazımın başlığını, tıpkı oyunun adı gibi
ikili kurgulayarak “Ege’nin Şarkısı-Bir Anımın Hikayesi” koymayı uygun gördüm.
Tam 10 yıldır anneannemle ne zaman tiyatrodan sohbet açsak, bu anımızı bıkmadan
tekrar tekrar anlatır, dururuz. O bana hep şöyle der: “O zaman oyundan çok sıkılmıştın. Yaşın da küçüktü. Belki şimdi izlesen
sıkılmazsın”. Anneanneme verdiğim cevap, eleştirimde saklı. Meraklılar
buyursun…
Klasikleşmiş yazarların,
klasikleşmiş oyunlarında, metin değerlendirmesi ve yazar tanıtımı yapmadığımı
anımsatarak yazıma başlıyorum. Kuğunun Şarkısı, 68 yaşında ihtiyar bir aktör
olan Svetlovidov’un, gençliğine, sanatına, mesleğine ve kişiliğine duyduğu
özlemi dile getirirken, Bir Evlenme Teklifi, toprak ağası İvan Vasilyeviç’in, bir
başka toprak sahibi Çubukof’un kızı Natalya’ya evlenme teklif etme sürecini
anlatıyor. Bu iki ayrı oyunun birleşimindeki temel nokta ise, Bir Evlenme
Teklifi’ndeki İvan Vasilyeviç’in, Kuğunun Şarkısı’ndaki ihtiyar Svetlovidov’un
gençliği olması. Hadi iyisiniz işin içinde aşkta var…
Öncelikle, iki oyunun birleşme
anının ustaca kotarıldığını, bir devam niteliği kazandırıldığını ve anlam
bütünlüğünün yakalandığını açıkça ifade etmeliyim. Şüphesiz bu saydıklarımda en
büyük pay, oyunun rejisörü Aclan Büyüktürkoğlu’nun. Usta yazar Anton Çehov, her
iki oyunu için de birer alt başlık koyarak, bazı ipuçları vermiş. Kuğunun
Şarkısı’na, “Bir Dram Çalışması”, Bir Evlenme Teklifi’ne de “Bir
Perdelik Şaka” tanımlamasında bulunarak, rejisöre bazı kolaylıklar
sağlamış. Şimdi bu açıklamaları düşünerek oyuna bir göz atalım…
Dediğim gibi oyun geçmişle bugün
arasında bir yerde duruyor. Bunu, rejisörün rüya sahnesini aktarma biçimindeki tercihine
(eskiyi gösteren görüntülerin yansıtılması) ve maske - cübbe kombini ile tamamlanan
“azrail” (Svetlevidov’un hayatta olmayan sevdikleri, tanıdıkları,
canlandırdıkları) metaforuna dayanarak
söylüyorum. Kuğunun Şarkısı’nda baştan sona “bir dram çalışması”nın izlerini
görmekle birlikte Çehov karakterlerinin ruhi yapısını ve düşünce tarzlarını
ayrıntılı olarak hissettim. Lakin Bir Evlenme Teklifi’nde, “bir perdelik şaka”yı
algılayamadım. İki oyun arasındaki geçişlerde kopukluk olmamasına rağmen birinci
oyunun, çerçevesinden biraz taştığı, ikinci oyunun da “şaka”yı bırakıp tamamen “geçmiş”e
yöneldiği kanaatindeyim. Yine de çok mühim değil…
Sertel Çetiner’in dekor tasarımı ile
Özge Akarsu’nun kostüm tasarımı yazarın belirleyici cümleleriyle örtüşmese de,
metinle doğru orantılı gitmiş. Soyunma odasının eski püskülüğü, karakterin
yaşlılığına destek çıkarken, zulaların varlığı, karakterin uzun zamandır orada
yaşadığının haberini vermiş. Ağır bir atmosfer oluşturularak, klasik Çehov
havası yaratılmış. Her biri başka anlamlar ileten masklar ise dekora ayrı bir
ruh katmış. (Mask: İlhan Ateş) Soytarı kostümü, “kurt kocayınca köpeklerin
maskarası olurmuş” cümlesini akıllara getirip, düşmüşlüğü betimlerken, yaşlılıktan
gençliğe dönüşün belirlenmesinde anlam kazanmış.
Işık tasarımı Çetin Atay imzalı.
Metnin genelinde zaman gece olarak yazılmış. Işığın genelinde de bu tabire
uyulmuş. Aktör kimliğini çağrıştıracak, “star ışığı” da unutulmamış. Müzikler,
daha çok özel sahnelerde (rüya, azrail, final vb.) karşımıza çıkarak, duyguyu
yoğun yaşatmış. Duygu daha çok “olay” öykülerinde ağır basar. “Durum” öyküsünde
düşünce başat konumdadır. Çehov da bir durum öyküsü yazarıdır. (Besteci: Kemal
Günüç) Yankı ve şimşek efektleri ise çok başarılı…
Ufak bir not olarak şunu da
düşmek isterim, oyun Shakespeare’in sık sık adının geçmesinin ve ölümsüz
eserlerinden bazı bölümlerin canlandırılmasının haricinde, olay örgüsü
bağlamında da Shakespeare esintileri taşıyor. Bkz: Kılık değiştirmeler. Ahmet
Erkut, Şekip Taşpınar ve Dilek Bozkurt’tan oluşan kadroyu, oyunculukları ve
emekleri dolayısıyla tebrik ediyor, alkışlarının bol olmasını diliyorum…
Not:
Oyun 1 saat 10 dakika / Tek perdedir.
Ayrıtılı
bilgi için: www.devtiyatro.gov.tr
EGE
KÜÇÜKKİPER