JERRY VE TOM
Rick Cleveland’ın yazdığı,
1998’de beyazperdeye uyarlanan “Jerry ve Tom”, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda
ikinci sezonunu tamamladı. Bilet bulmak bir hayli zor. Ankara’ya geldiğim şu
günlerde böylesine farklı bir oyunu izlemiş olmaktan memnunum. Anladıklarımı ve
anlamlandırdıklarımı dilim döndüğünce ifade etmeye çalışacağım. Rick
Cleveland’ın yazdığı bir oyunu ilk kez izledim. Ankara DT’na oyun seçimi için
teşekkür ederim. Bütün oyunları tamamladıktan sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu ile Ankara
Devlet Tiyatrosu’nun 2013-14 sezonu repertuarını karşılaştırmalı ve ayrıntılı olarak yazmak niyetindeyim
Fakat şimdilik sıra yazarın…
Rick Cleveland: Iova Üniversitesi, Oyun Yazarlığı Atölyesi mezunu. Chicago'nun American Blues Tiyatrosu'nun kurucu üyesi. 1999-2000 sezonu "İn Excelsis Deo" bölümüyle drama dizisi dalında, "en iyi yazar" ünvanı ile Emmy Ödülü ve Amerikalı Yazarlar Birliği Ödülü sahibi. Six Feet Under dizisinin yapımcısı, yöneticisi ve yazarı. Başkan Bill Clinton ile hayali arkadaşlığı üzerine kurulu bir monologdan oluşan My Buddy Bill performansıyla Colorado'daki 2006 ABD Komedi Sanatları Festivali "En İyi Tek Kişilik Gösteri Jüri Ödülü" kazananı ve AMC kanalının televizyon draması Mad Men'in 2008 yılındaki ikinci sezonunun yazarı olarak Amerikanlı Yazarlar Birliği Ödülü adayı. Şuanda "Nurse Jackie" adlı dizinin yazarı ve danışman yapımcısı.
Jerry ve Tom, izleyicinin birçok
şeyi düşünmesini sağlayan ve düşündüğünü fiilen uygulaması için yol gösteren
bir oyun. Gösterdiği yol son derece basit gözükse de aslında çok zor. Bunun
daha net anlaşılabilmesi için konudan biraz bahsetmek gerekiyor. Oyun, insan
öldürmeyi bir “iş” edinen iki kiralık katilin, seri olarak işledikleri
cinayetlerin oluşum öykülerini, kurbanları için ele aldıkları bakış açılarını,
aile kavramından ne anladıklarını, çocuk figürünün kendileri üzerindeki
etkilerini ve de en önemlisi sistemin onlar için nasıl işlediğini, şiddet teması
etrafında örerek anlatıyor. Bu örgünün şişleri oldukça kalın. Ortaya çıkan şey
aksine pamuk ipliği kadar ince. Jerry ve Tom, örme esnasında sürekli birbirine
çarpan şişlerin sivri uç kısımları. Sistem de şişin gövdesi. Şişin numarasını
azaltmak ise tamamen yapacaklarınızla orantılı…
Esere derinlemesine girmeden
evvel yazarın dilinden söz etmek istiyorum. Şüphesiz bu tek oyunla çözülecek
bir mesele değil fakat hiçbir fikir edinilemeyecek bir durumda değil. Rick
Cleveland’ın dilini, şiddet ekseni çevresinde toplanan bir oyuna göre sade
buldum. Herhangi bir gerilim veya merak unsuru oluşturmadan, sondan başa doğru ilerleyen
metin, sıradan insanların da günün birinde çeşitli sebepler yüzünden içlerinde
besleyip büyüttükleri şiddet dolayısıyla katil olabileceklerini, ironik bir
üslupla sunmuş. Burada kilitlendiğim ve anahtar olarak seçtiğim kelime
“sıradan” oldu. Hikayenin bu denli gösterişten uzak olmasını, karakterlerin bu
işe girmeden önce sıradan/sade bir hayat sürmelerine, beklenmedik bir halde
kurgulanmasını ise “ansızın” içlerindeki şiddeti dışarıya vurup katil
olabileceklerine yordum.
Zaten hikaye de bir fıkra ile
başlıyor. Fıkra kısa, öz, bizden ve eğlenceli bir yapıya sahiptir. Ben, yazarın
fıkra türünü baz alarak oyununu tasarlamış olduğu kanaatindeyim. Çünkü metin kısa episodlardan oluşarak, bireyin özüne inmeyi hedef edinmiş. Bunu son
derece bizden bir tavırla
gerçekleştirip, yapılan işi (cinayet) bir eğlence
tarzı gibi göstermiş. Tabii her fıkranın bir de sonu vardır. Bu son kimine göre
komik kimine göre berbattır ama herkese göre en önemli noktadır. Anlatılan
fıkranın genel seviyesini belirler. Bu fıkrada (oyunda) anlatıcı: sistem. Ve
fıkranın nasıl biteceği onun ellerinde. Jerry ile Tom’un yapacakları ise fıkranın gidişatını etkileyecek ve seviyesini
belirleyecek olan faktörler…
Oyunun alt temalarından biri
“çocuk.” Bunun yanına bilinçaltını da koyabiliriz. Karakterlerin, sözlü ve
fiili şiddet yöntemiyle babalarından gördükleri yemek yeme adabını, kendi
çocuklarına da aynı yöntemle öğretmelerinin ilerde nasıl sonuçlar doğuracağını
aktaran metin, “kişi, ailesinden gördüğünü uygular” cümlesinin altını çizmiş. Tom’un
oğlunun silahla yakalanması da bu duruma bir emsal teşkil etmiş. Jerry’nin çocuğuna,
“ağzını ‘canavar’ gibi aç” demesi ise
bilinçaltı konusunda haklı olduğumu kanıtlamış. Konu her ne kadar sınırlandırılmış
olsa dahi büyük resim, şiddetin şiddeti doğuracağını gözler önüne sererek,
“yaşadıklarınızı başkalarına yaşatmayın” mesajını vermiş.
Öfke, bilinçaltımızda daima yatan
bir dürtü. Görüp, duyduklarımız da öyle. Arınmak güç. Fakat doğru terapi
uygulandığında oldukça basit. İşte bu nedenle, “oyunun izlediği yol son derece
basit gözükse de aslında zor” demiştim. Ben, şiddetten arınma formülü olarak
sanatı öneriyorum. Beni tanıyanlar sakinliğimi bilirler…
Metnin en çok hoşuma giden yönü,
şiddetin sözel boyutunun daha ağır basması idi. Rick Cleveland, bütün eseri
boyunca önemsiz, ayrıntı, çerez gibi görenen şeylerin hayati önem taşıdıklarını
ve hafife alınmamaları gerektiği konusunda bir uyarıda bulunmuş. Ufak tefek
sebeplerden dolayı çıkan tartışmaların, paylaşılamayan sıkıntıların, onur
kırıcı davranışların, büyüklerden gelen baskının ve ağır gelen sorumlulukların,
sıradan bir insanı, nasıl bambaşka bir insana dönüştürebileceğini genelden özele
giderek yorumlamış. “Şiddet ayrıntıda gizlidir” tanımlaması ile biraz daha
toleraslı, rahat ve pozitif olmayı öğütlemiş. Fakat tüm bunları öğütlerken,
episodlarında çok ayrıntıya girmeyerek, üstü kapalı bir biçimde mizanseni
tamamlatmış. Böylece seyirciyi de fazla sıkmamış…
Jerry ve Tom’un çocuklarının
sahnede görmemek, şiddetin en yakınımızdakini bile uzaklaştırdığını hatta yok
ettiğini sembolize etmiş. Buna ilave olarak kıskançlığın, dikkatsizliğin,
kararsızlığın, dışlanmanın ve önemsenmemenin de şiddeti çağrıştıran birer öğe
oldukları hesaba katılmış. Düşünmek ile yapmak arasındaki nüans gün yüzüne
çıkarılarak, şiddetin boyutları tartışılmış. Kişiselliğin çokta mühim
olmadığına yoğunlaşılarak, egemen gücün yaptırım olanakları somutlaştırılmış. Vurdulu,
kırdılı, ateşli, silahlı savaş filmlerinin her yaştan birey üzerindeki
yansımaları göz önünde tutularak, şiddetin en masum (!) yerlede bile (sinema
salonu, tv vb.) zuhur ettiğine ve ağacı yaşken “kırdığı”na parmak basılmış.
Ünlülere duyulan sempati ve sade hayatın dışına çıkıp onlara benzeme ideali de
metin içerisindeki işlevsel (taklit ve andırma) konumunu almış.
Oyunun adı Jerry ve Tom. Yani
çizgi fimdeki adların yer değiştirmiş hali. Ben olaya sadece isim benzerliği
olarak bakmadım. Çizgi filmi aklıma getirdim, bir konu bütünlüğü yakalamaya
çalıştım ve Tom ile Jerry’nin başından sonuna kadar şiddetle bezeli olduğu
sonucuna ulaştım. Çizgi filmdeki karakterlerin her ikisi de birbirine zıt
özelliklere sahip. Oyundaki karakterler için de aynı şeyi söylemek mümkün. Tek
fark, çizgi filmde “zeki” kisvesi altında şiddet uygulayan Jerry’nin, bu görevi
oyunda “tecrübe” sahibi olan Tom’a bırakması. Buraya kadar zıtlıkların kardeşliğinden
doğan bir benzerlik ön planda.
Aslında, oyunla çizgi film
arasında belki de pek çoğumuzun hatırlamadığı bir benzerlik daha var o da ekranda
sadece ayaklarını gördüğümüz şişman kadın. (Tom ve Jerry’nin sahibesi) Bunun
oyundaki karşılığı elbette sistem ve onun başındakiler. Ayrıca çizgi filmde hiç
ses olmamasını da unutmamak gerek. Yani sözlü şiddet yerine fiili şiddet baş
göstermekte. Oyunda ise tam tersi…
Rejisör İlham Yazar, oyunu İrfan
Şahinbaş Atölye sahnesi’nde, seyirciyi 360 derece çevreleyen bir dekor
tasarımının tam ortasına yerleştirerek, “şiddet bizim içimizde, biz de şiddetin…”
cümlesinin barındırdığı anlam gücünü pekiştirmiş. Silahlarda susturucu takılı
oluşu, sessizliği sağlayarak, sözel şiddete atıfta bulunmuş. Kadının başlangıçta
bir tur atan dansı ve koreografisi, yaşanmışlığı vurgularken, günlük hayatın
rutinliğini sergilemiş. Yeri gelmişken söyleyeyim, Emre Onuk’un koreografisi
çok iyi. Ağır çekimler, öfkenin “an”lık tepkisini, ayrıntısal olarak
irdelelerken, aniden verilen kararlarda nelerin kaçırıldığını görmemize
yardımcı olmuş. (Durumun vahimliğini betimlemek için “son”u belirleyen kısımlarda
tercih edilmiş)
Bazıları, her oyunun kendine ait
sahnesinin olması gerektiğini düşünür. Ben buna katılmıyorum. Dekor, atölye sahneler için ayarlandığında, ne yazık ki diğer sahnelerde oynayamıyor.
Bu oyun, rejisörün anlatım olanakları doğrultusunda amacına uygun bir tasarım oluşturmuş.
İki ev salonu, biri Çin, diğeri İtalyan olmak üzere iki restaurat, iskele, bar,
mutfak, ofis, araba ve sinema salonundan meydana gelen dekor, her bir mekanın
ayrımını yaparak, o yerin doğallığını ve gerçekçiliğini ortaya çıkarmış. Bence Murat
Gülmez’in şimdiye kadarki en iyi sahne tasarımı…
Funda Karasaç’ın kostümleri,
Jerry’nin çömezlikten profesyonelliğe doğru adım adım gidişini (zaman geçişini)
başarıyla simgelemiş. Rengin, stilin ve sıradanlığın uyumu, karakterlerin
yaptıkları işi belli etmeyerek bir kamuflaj yaratmış. Mevkii öne çıkarılarak,
mekana göre giysiler hazırlanmış. Murat Gülmez için yazdığım her şeyi Zeynel Işık
için de büyük bir rahatlıkla yazabilirim. Aynı zamanda “özenli” ve “zamanı
belirten” gibi sıfatlarda da ekleyebilirim. Bu sıfatları; arabada işlenen cinayet esnasında, arabanın
farlarının sonuna kadar yakılması ile seyircinin hiçbir şey görememesine,
sinema salonu bölümünde film odasından gelen ışığının süzmesine, tatil
sahnesindeki güneş ışığının hakimiyetine, bar kısmı için seçilen ışığın rengine
dayanarak söylüyorum.
Cüneyt Mete, Tom’un, Özgür Öztürk
de Jerry’nin bütün gerekliliklerini, jest ve mimikleriyle titiz, ayrıntılı ve
metnin ruhuna iyi gelecek biçimde canlandırmış. Ünsal Coşar, oynadığı yedi farklı
karakter ile sahnede devleşmiş. Karakterler arasında oluşabilecek kaymalara
izin vermeden, hepsine ayrı ayrı profil çizmiş. Yıldız Kaplan ise, üzerine
düşen vazifeleri yerine getirerek, bu uyumlu ekibe daha da uyum katmış. Emeği
geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim…
Erdal Beşikçioğlu ve İlham Yazar, oyunu 2009-2010 sezonunda Ankara DİB sahnede sahnelemiş. Beşikçioğlu'na göre oyunun, çizgi film ile hiçbir bağlantısı yok. Tamamen tesadüf. Çünkü yazar, bu hikayeyi barda çalışırken bizzat gözlemlediği iki kiralık katilden yani gerçek bir olaydan yola çıkarak yazmış. Ben tesadüflere pek inanmam. Benim için sadece isim benzerliği olmadığını da yukarıda ayrıntılı olarak açıkladım.
Erdal Beşikçioğlu ve İlham Yazar, oyunu 2009-2010 sezonunda Ankara DİB sahnede sahnelemiş. Beşikçioğlu'na göre oyunun, çizgi film ile hiçbir bağlantısı yok. Tamamen tesadüf. Çünkü yazar, bu hikayeyi barda çalışırken bizzat gözlemlediği iki kiralık katilden yani gerçek bir olaydan yola çıkarak yazmış. Ben tesadüflere pek inanmam. Benim için sadece isim benzerliği olmadığını da yukarıda ayrıntılı olarak açıkladım.
Notlar;
Beşikçioğlu'nun röportajı: http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/sahne/2010/03/01/hem_oyun_hem_bilimsel_arastirma
Oyun 1 saat 30 dakika / Tek perdedir.
Ayrıntılı bilgi için: www.devtiyatro.gov.tr
Kaynak: DT Digital Arşivi
EGE KÜÇÜKKİPER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder