16 Kasım 2015 Pazartesi

İyi Oyuna 'Benzeyen' Bir Oyun : 'Grönholm Metodu' (ADT)


Devlet Tiyatrosu, yine daha önce oynamadığı bir oyunu, 'Grönholm Metodu'nu repertuarına katarak, Ankara seyircisi ile buluşturdu. Jordi Galceran'ın 2003 yılında yazdığı, 2005'te ise beyazperdeye uyarlanan eserini, geçtiğimiz yıllarda Semaver Kumpanya 'Metot' adıyla sahnelemiş. (Bu ismi sevmedim. Spesifik bir tanımlamadan uzak ve dolayısıyla metne aykırı) Haberim yoktu. İstanbul'da vasat bile sayılmayacak oyunların reklamı hemen yayılır. Neyse... Ankara'ya gider gitmez Devlet Tiyatroları kütüphanesinden metni temin ettim. İnsan enerjisi ve vakti bunlar için harcanıyor. Yazık...Yazıyı bilgisayarda yazıyorum, sosyal medyada paylaşıyorum, internetten okunuyor. Bu döngü neden oyun metinleri için yapılmaz? Piyasada olmayan bir metni bulmak deli işi...

Jordi Galceran orta yaşlarını (51) süren İspanyol bir yazar. Oyun yazmaya 1988'de başlamış. Uluslararası ününü Grönholm Metodu adlı yapıtına borçlu. Aynı zamanda senaryo yazarı ve çevirmen. Tahsilini ise Barcelona Üniversitesi'nde filoloji yani dil bilimi üzerine yapmış. Çeşitli kurumlardan aldığı ödüller de cabası. Benim için parlak bir yazar. Diğer eserleri sahnelendiğinde izlemek, 'paylaşıldığında' okumak isterim. Lakin önce bahsi geçen oyunun metnini irdelemekle yükümlüyüm...

Grönholm Metodu, iş görüşmesine gelen dört adayın, işe alınabilmek uğruna gerçekleştirdikleri durumları, kara komedi türünde ele alan bir metin. Metnin iki önemli özelliği var: 'Merak unsurunu diri tutması' ve 'doğurgan bir yapıya sahip olması.' Aslında bu ikisi birbirine bağlı. Birbirinin doğumuna yardımcı olan her olay, merak öğesinin de daimi olmasını sağlıyor. Merak öğesinin, gidişatı etkilemesi ise olayların giderek açılmasına / derinleşmesine / karışmasına  katkı sunuyor. Bir başka deyişle, metnin kurgusu bu iki durumun birbirini desteklemesi üzerin kurulu. Kurulumun inşaası oldukça matematiksel. Jenga (kuleden tahta çekme) oyunu kadar da hassas.

Metot, yöntem demek. Grönholm Metodu'nun yöntemi, yukarıdaki kurgu üzerinden bir 'sorgulama' yapmak. Sorgulamanın ana konusu ise tiyatronun olmazsa olmazı 'empati kültürü'. Yazar buradan yola çıkarak oyunun dört karakterini hem birbirleriyle hem de kendileriyle yüzleştirmiş. Yüzleştirmeyi yaparken insan ilişkileri, farklı bakış açıları, profesyonellik, fedakârlık, rekâbet ve yaratıcı zekâ gibi kavramları merkezine alarak, iş dünyasının acımasızlıklarına ayna tutmuş. Aynaya baktırdıklarına da birer maske takmış. Her maskenin şeklini farklı tasarlayarak, nihayetinde ortaya benzer bir maske çıkarmış.

Tüm akışı boyunca sürprizlere gebe olan metin, daha yakından bakıldığında ipuçlarıyla dolu. Bence yazarın 'yaratıcı zekâ'sı da burada. Galceran, başta ikili iki takım oyunu oluşturmuş. İmece usulü yapılan işten bir sonuç çıkmayınca, karakterleri bireysel olarak öne sürmüş. Daha sonra mücadelenin farklı yönlerini keşfederek üçe karşı bir taktiğini uygulamış. Bir nevi (ötekileştirmeden) yalnız ve güçsüz bırakma 'metodunu' referans almış. Bahsettiğim ipuçları daha çok bu yöntemin izinde. Yalnız kalanın, diğer üçü tarafından kapıya en uzak mesafeye oturtulması, şapka dağıtımında en sona kalması ve istediği şapkayı seçememesi, şahsına özel bir zarfın yoksunluğu, muhalif olan tek isim oluşu, karşı tarafın bu 'oyunu' oynamış olduğunu söylemesi, işten atılacak olana, diğerlerinin aksine hemen yol vermesi ve en önemlisi oyuna yalnız başlayıp, yalnız bitirmesi, metnin içerisine yedirilen ipuçlarına birer örnek. Böyle bakıldığında sonu başından belli...

Grönholm Metodu, tıpkı Agatha Christie romanları gibi serim - düğüm ve çözüm bölümlerini sırasıyla içerisinde barındıran, bir yandan da her meselesini kendi içinde sonuçlandıran, finale en 'temiz' haliyle giden, konu itibariyle iş hayatı özelinde, hayatın her alanına yayılan, evrensel ve okuması keyifli bir metin. Peki ya izlemesi?

Oyunun rejisörü Sinan Pekinton, metindeki 3 erkek 1 kadın biçiminde olan oyun kişilerini 'eşitleyerek' 2 erkek 2 kadın şeklinde seyirci karşısına çıkarmış. Galceran'ın metni bir bakıma kadın-erkek eşitsizliğine de vurgu yapan bir doğrultuda. Mercedes karakteri bu durumun bir temsilcisi. Bizim ülkemizde kadınlara verilen iş olanağı ne yazık ki yok denecek kadar az. Kadının konumunu belirleyen ise erkek egemen toplum. Metin, bu iletiyi yan unsurlarla vermekte başarılı. 'Denek' olan kişi erkek. Yani öncelikli seçim erkekten yana. Oysa reji bu durumun üstünü kapatan bir tutumda. Mercedes'i erkeksi oynatmak, 'iş hayatında var olabilmek için bu tavrı takınmaya mecburum' düşüncesini haklı çıkarmak açısından iyi lakin bir çözüm değil. Her şeyden önce oyunun dışındaki Mercedes ile oyunun içindeki Mercedes'in çizgisi net olarak belirlenmeli. Yapılan işlemin doğruluğu ancak her ikisinin de erkeksi oluşu ile geçerli kılınabilir. Benim gördüğüm ise farklı... Buna benzer bir yaptırım (kadınsılık) Carlos karakterine de uygulanmış ve başarılı olunmuş. Bu başarı, karakter çizgisinin net ve ileriye yönelik oluşu ile ilgili. Yabancı bir oyunun ülkemize 'doğrudan' tesiri es geçilmiş...  

Rejisörün diğer dokunuşu, oyunu salt komedi ile bırakmayıp, içine birkaç tutam gerilim serpmesi yönünde. İş hayatındaki adaletsizlikler, rekabet, karşındakini bu uğurda yok etme gibi metnin ele aldığı temalar, rejisörün bu dokunuşuna son derece uygun. Ayrıca gerilim, merak unsurunu da pekiştirici bir yöntem. Fakat gerilimin başat rolünün her seferinde efekt yoluyla sağlanması sıradanlığın bir belirtisi. Rejide gördüğüm en büyük hata maksimum seviyede yararlanılabilecek yaratıcı bir metinden, minimum seviyede yararlanılması. Metnin getirileri çok daha iyi kullanılabilirdi...

Gözde Yavuz'un dekor tasarımı iyi. Modernizmin estetiği ve 'açtırma kutuyu söyletme kötüyü' mantığının devreye sokulması akıllıca. Fonun gerçeğe çok yakın oluşunu sevmedim. Metindeki 'kurmaca' (bilhassa telefon konuşması) fona yansıtılabilirdi. Bu söylediğim dört farklı ülkenin dört farklı saat dilimi için de geçerli. Yine Gözde Yavuz imzalı kostümler dekorun içine yakışan cinste. Mercedes'in erkeksiliği elbisenin kesimi ve rengiyle aşikâr. Carlos'un kostümünün, ruhunu tam anlamıyla yansıtmadığı düşüncesindeyim. Evet renkli ama yetersiz... Zeynel Işık'ın ışık tasarımı, reji ve efektin etkisine ek bir güç. Kaynağını dekordan alması açısından doğal. Fondaki kararma ve açılmalar ise zaman geçişini açıklayıcı. Final öncesi sahne, sorgulama metodunu ön plana çıkarıcı. Ali Erel'in müzikleri gerilim türünün altını dolduran bir nitelik taşımasının haricinde oyunun ruhunu (açılış müziği) aydınlatıcı vasıfta. 

Cüneyt Mete (Fernando) ve Ünsal Coşar'ı (Carlos) sahnede seyretmek benim için büyük keyif. Kendilerini takip etmekten memnuniyet duyuyorum. Deniz Gökçe Yersel'i (Enrique) ikinci seyredişim. Takip etmekten memnuniyet duyacağım. Nur Yazar'ı (Mercedes) ise ilk kez izledim. İzlemeye devam etmeyi çok isterim. Oyunculuk, bence rejinin açıklarını kapatma görevinde ve bu görevinde ustaca. Ekibin uyumu hissediliyor. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim... 

Oyunu izlediğim için pişman değilim... Gidip görmenizi tavsiye ederim... Grönholm Metodu, İyi oyuna 'benzeyen' bir oyun... 


Notlar;
Oyun 1 saat 35 dakika / Tek perdedir.
Fotoğraflar bana aittir.

Kaynak
Oyun metni (Grönholm Metodu)

Ege KÜÇÜKKİPER




1 yorum:

  1. İyi ki Ege var!

    Tiyatrodan umudumu kesmem için bin bir neden var. Ancak, Ege Küçükkiper'in tiyatroyu sanat yapma âşkının insan sıcaklığı, benim tiyatrodan soğuma aşamasına savrulma yönündeki rüzgârlarımı kesiyor... Sağ ol Ege!

    Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil