23 Aralık 2015 Çarşamba

Düzgün Bir Oyun : 'Tersine Dünya' (İDT)


'Tersine Dünya', yazarın ölümünden sonra (1986) yayınlanan ve 1993'de Ersin Pertan rejisi ile beyazperdeye aktarılan bir eser. Ülkemizde Bakırköy Belediye Tiyatroları'nın geçmişte yaptığı prodüksiyonu ile meşhur. Devlet Tiyatroları ise daha önce repertuarında yer vermemiş. Geçtiğimiz yıl Orhan Kemal'in 100. doğum yılı idi. Hakkında hiçbir şey yapılmadı. Yani yazar da, eser de seyirci ile buluşmak için yeterince geç kalmış. Ben, daha fazla geciktirmeden oyunu görmek ve yazmak istedim. Tersine Dünya ile ilgili pek kaynak yok. Belki bu yazı bir kaynak olur...

Orhan Kemal'in yapıtlarındaki mekan ve kişi paralelliğine değinmek niyetindeyim. Yazar, diğer eserlerinde olduğu gibi, Tersine Dünya'da da bir mahalle atmosferi yaratmış. Sahnedeki bir kişiyi, dışarıdaki bin kişinin temsilcisi konumunda, gözlemlerine dayanarak var etmiş. Seçtiği mekan ve karakterleri, zamanın sosyo-ekonomik koşulları içerisinde şekillendirerek, bir toplum panoraması çizmiş. Yani üçgenin bir köşesini mekan, bir köşesini zaman, diğer köşesini ise kişi(ler) olarak belirlemiş. 

Orhan Kemal'in yapıtlarına bakıldığında, ezilenin bir türlü ezen konumuna geçemediği görülür. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi işin görünen boyutu olan güçten yoksun oluştur. İkinci ise, kişinin bilinçli bir halde o sıfatı almak istememesinden doğan insani boyut. Yani ezilen, eline fırsat geçse de ezen olmak istemez ama kendisini ezene de dur demez. Yazar, kendi gözlemciliğini, ele aldığı karakterlere de bahşetmiştir. Ezilen, yaşadıklarını gözlemleyebildiği için ezen olmaktan kaçınır. Ezen ise yaptırımlarının farkında olduğu ve bunlardan müthiş bir zevk duyduğu için konumunu değiştirmek istemez. Bu nedenle roller hiçbir zaman değişmeyerek, çelişki aynı doğrultuda devam eder. Bir nevi dünya böyle gelmiş böyle gider. İşte Orhan Kemal bu döngüden sıkılmış olacak ki, yaşadığı dünyayı tersine çevirerek, toplumdaki rolleri takas etme yolunu seçmiş. Bu yolu döşerken de nesnellikten ödün vermemiş.

Orhan Kemal'in, romanlarında karşılıklı konuşmaya bolca yer vermesi, oyunlaştırmaya kolaylık sağlayan bir etken. Yerel ağızların kullanılması, olayları belli bir yöreye mâletmekten çok yaşamdaki canlılıkları ve renklilikleri korumak için. Yapıtlarındaki, kişilerin iç kıvrımları ve gelişimleri oyuna devinim sağlayacak nitelikte. Acele kararlar, pişmanlıklar, öfkeler, yerinmeler, suskunluklar, patlamalar hep o iç devinimin bir anlatımı. Orhan Kemal, romanlarında gerçeği renkli ve canlı görünümler olarak sunması, konuşma ve davranışları bu görünümlerin üzerine işlemesi ve görünümü böylesine belirgin olarak ele alması oyunlaştırma için büyük bir kolaylık. Oyunları, oyuncuyu olduğu kadar dekorcuyu da gönendirici. Çünkü insan, çevresi içinde ve çevresindeki eşya ile organik bir bağ içinde. Oyunlarında halkta yaşayan değerler, onları yaşatanların kişiliklerine sindirilmiş olarak mevcut. Yazar bu geleneksel değerlere karşı değil, fakat bu değerlerin yanlış yorumlanıp sömürüye araç edildiğinden hemfikir. (Asım Bezirci)

Gelelim yapıta... Erkeklerin kadın, kadınların ise erkek rollerini sırtlandığı oyun, bu dönüşüm ile toplumdaki terslikleri, anne olan kadın, eş olan kadın, cinsel meta olan kadın, meslek sahibi olan kadın, namusu(lu)suz ve ahlak(lı)sız olan kadın gibi konuları karikatürize ederek eleştiren, ironik bir yapıya sahip. Salona şöyle bir baktığımda, izleyicilerin kadın ağırlıklı olduğunu gördüm. Benim tavsiyem oyunu erkeklerin seyretmesi yönünde. Belki sahnede gördükleri ters dünyalarını (görüşlerini), düzeltebilirler... Elif Erdal'ın yönettiği bir oyunu ilk kez izliyorum. Genelde bir yönetmenin 3 oyunu, hakkında fikir verir. Beğenirsem devam ederim. Elif Erdal ile görüşmemin ilk aşaması, detayları ile aşağıda...

Karikatür dendiği zaman aklıma, esprili, eleştirel, normalin çok dışında çizimler ve günümüz tabiri ile 'zaytungvari' birtakım şeyler gelir. Tersine Dünya'yı okuduğumda da bu tip düşüncelerle doldum. Ataerkil bir toplum yapısında böyle durumların ancak karikatürize edilerek sunulabileceğine kanaat getirdim. Bu nedenle oyunun her unsuru ile karikatüristik olarak sahnelenmesini ve 'oyunsuluğun' belli edilmesini, metne uygun buldum. 

Oyunun, fotografik karakter tanıtımı ile mahalleli hakkında genel bir görünüm vererek açılmasını, roman diline hizmet ettiği ve uyarlamaya katkı sunduğu için sevdim. Devamında metinden bağımsız olarak, bir başka kadınsal derdin, metne ortak edilmesini, oyunun genel akışı içerisinde anlamlı saydım. Buradan hareketle, oyundaki mikrofon kullanımının bütünsel bir vasfı olduğunu gördüm. Rejisör, koyduğu ek sahne ile oyunun başlangıcını, bitişi ile paralel kılmış. (sanki) Metnin kurgusuna uzaktan baktığımda, oyunun müzikli oluşundan ilham alındığı ve bu oluşumun getirilerinin uygulandığı aşikar. 

İbrahim'in sahnedeki ilk anının melodram havasında aktarılması, karakterin, daha sonra anlatacağı hikayesi için bir taslak (ön izleme) meydana getirmiş. Aksi, ilerisi için bir etki yaratmayabilirdi. Palabıyığın, metnin tersine, seyirciye bıyıksız olarak gösterilmesi ve akabinde 'takma' bıyığını takması 'toplum ne der?' sorusu için iyi bir fikir. Rejisörün bu iletisi hoş. Elif Erdal'ın rejisi, metnin boşluklarını tamamlayan bir görevde. Tamamlanan her boşluk, metne yeni iletiler sağlamış. Başgardiyan'ın aksaması, daha önce topuğundan vurulduğu izlenimi vermiş. (Olası en anlamlı ihtimal) Oyundaki ayrıntıları başarılı buldum...  

Bence kadınların erkek gibi, erkeklerin ise kendileri gibi oynamaları oyunu kurtaran en önemli şey. Ortadaki tersliği, ses tonlarını değiştirmeden, sadece beden dillerini kullanarak aksettirmeleri oyuna katkı sağlayan bir faktör. Dekor değişimine yardımcı olan kişilerin kadınsal figürleri, oyunun bütünlüğünü bozmamakla birlikte estetik bir havada. Koro kullanımı boş ve anlamsız değil. Üstelik kadın-erkek ayırımının da (bu yolla bütünlüğünün) bilincinde...  

Oyunun enerjisinin düşmesine sebep ikinci perde başı gözden geçirilmeli. Patron karakteri, yukarıda söylediklerime çok tezat. 27 kişilik kadroda uyumsuzluğa neden olan tek karakter. Bu elbette oyuncudan kaynaklı bir durum değil. Karikatürize etmek yek parça ile olmaz. Rejisör bunu görmüyor mu? Sahnenin gürültüsüne de bir çözüm bulunmalı. İşçiler bir süreliğine paydos etse? Ayrıca rüya sahnesinin 'dondurma' yöntemiyle kotarılması çok alışılageldik. Yaratıcı ilerleyen bir reji, giderek aslında öyle olmadığını ispatlamaya uğraşmış.. Ben buna 'bile bile lades' diyorum...  

Şirin Dağtekin Yenen'in karikatür çizimli dekor tasarımı şahane! Döneme uygun dekor tasarımının geneline neşe ve hüznü içerisinde barındıran ve bu yüzden zihinde duygu karışıklığına yol açan sarının seçilmesi, metin odaklı baktığımda akıllıca. Mekanların belirlenip, oyunculara geniş alan bırakılması bir avantaj. Silah seslerinin bazen efekt, bazen de oyuncu tarafından 'bam' şeklinde verilmesi, karikatüristik oyuna bir artı. Nalan Alaylı'nın kostüm tasarımı, tıpkı dekor tasarımı gibi dönemi yansıtmakta başarılı. Kadın karakterlerin, kadınsılığını ön plana çıkaran tasarımlar, oyuna hizmet edici. (Erkek gibi giydirmediğiniz için duacınızım) Benzeri durum erkek karakterler için de geçerli. Akın Yılmaz'ın ışık tasarımı, olaylara ışık tutan, zeminin yapılandırılmasına destek veren ve zaman ayrımını belirten türde. Dekordan yardım alması da işin doğallığı... 

Can Atilla'nın müziklerine bayıldım. Metinde kendini hissettiren arabesk mod, sahne geçişleri ile verilebilmiş. Güftelere göre yapılan besteler, sözlerin anlamını hissettirebilmiş. Bence DVD'si çıkmalı. Dediğim gibi kadro çok kalabalık. Haliyle herkes hakkında yorum yapamam. Suna Selen ve Gılman Kahyaoğlu'nu izlememe vesile olan Devlet Tiyatroları'na teşekkür ederim. Seval Gökçe ve Zeliha Güney'i tekrar izlemek çok keyifli. Özlem Güvenli Türker, bitirim bir oyuncu. Çok yetenekli genç arkadaşlarım var. Onları dikkatli izleyin. Kadronun geri kalan şöyle:  Hülya Çelik Kalebayır, Fikret Urucu, Ozan Uçar, Serap Eyüboğlu, Fatma Öney, Jale Çiçek, Ayla Baki Yücesoy, Nurhayat Boz, Melek Gökçer Bilge, Çiğdem Aygün, Yıltan Kahraman, Vehbi Akıntürk, Meriç Akay, Ezgi Baykal, Füruzan Çokol, Lalizer Kemaloğlu, Tilbe Taşlı, Hakan Dülger, Onur Erolus, Doruk Ordu, Deniz Gürzumar, Eda Şahin, Nevzat Cengiz.

Ben Tersine Dünya'yı, İnce İnce Yasemince'ye çok benzettim. Erkeğini öldürmek için arayan Hamsiye, türlü dolaplarla kocasına ders veren ve her seferinde dayak yemesine vesile olan Kakılmış, erkek kılığında, kadınlara sarkan Şuayip, üç kağıt yaparak, karşısındakini soyup soğana çeviren Gülazer ve kendi kazdığı kuyuya düşen Sürahi, beni bunları söyletmeye itti. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim...

Yazının tümüne bakın, bir de şu videoya: 
https://www.youtube.com/watch?v=USilRqVOZB8


Notlar: 
Oyun 2 saat 30 dakika / 2 perdedir.
Fotoğraflar bana aittir.

Kaynak
Oyun metni (Tersine Dünya)
http://ayselguney.com/?p=257





Ege KÜÇÜKKİPER   
       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder