9 Şubat 2016 Salı
Hayret Ettiren Bir Oyun : 'Polisler' (3MOTA)
Polisler'i izlemeye karar verişim, 6 Şubat tarihli oyuna bilet kazanmam ile oldu. Bu sıralar pek şanslıyım (!) Daha önce yazarın 'Sığıntılar' ve 'Açık Denizde' adlı oyunlarını okumuştum. Polisler, Mrozek'in 1958 tarihli ilk oyunu. Metni okurken, genç oyun yazarlarımızı düşündüm. Aklıma gelenler şunlardı: Sistem eleştirisi yapmak istiyoruz, bunun için bir olaya ve karaktere ihtiyacımız var, bu karakter polis olursa iyi olur, iyi olacak polisin ayağına 'Gezi' gelir. Bu düşüncelerime benzer şeyleri 3MOTA'nın rejisinde de gördüm.
Mrozek 1958'de 28 yaşında imiş. Polisler, genç yazarlarımızın kıskanması ve hayranlık duyması gereken bir metin. Bence sistem eleştirisini avucunun içerisinde tutmak isteyen bir yazar, bu konuyu işlemiş yerli yabancı bütün oyun yazarlarını okuyup, dünyaya geniş bir açıdan bakmalı. Önünde 'Gezinen' olaya 'çekil şuradan' deyip, arkasında saklananları tek tek keşfetmeli. Ben bu yazıda elimden geldiğince Mrozek'i keşfetmeye çalışacağım. Oyun konusunun keşfi kolaylaştıracağı kanaatindeyim.
Polisler, on yıl boyunca totaliter rejimin mahkumu olmuş son isyancının, bu isyanından vazgeçerek, imzaladığı belgeler neticesinde o güne kadar karşısında yer aldığı rejimin yanına geçip, özgürlüğüne kavuşmasını ve bu özgürlüğün polis teşkilatına esaret getirmesi (işsizlik ile yok olma ihtimali) nedeniyle, teşkilatın kendi isyancısını yaratmasını konu edinen, iyi kurgulanmış, tersinlemeler ile dolu bir metin.
Mrozek, absürd (uyumsuz) tiyatro adı altında anılan bir isim. Bu uyumsuzluk aslında saçmanın mantık ile çatışmasından kaynaklı. Mrozek, saçmayı belirli bir mantık çerçevesinde ele alan ve o çerçeveyi aklın süzgecinden geçiren bir yazar. Absürd tiyatro komik ile trajiği birlikte harmanlayan, bir tarafa yaşamı koyarken diğer tarafa ölümü iliştiren ve şiirsel adaleti bu yolla sağlayan lakin çözüm önerisi getirmeyen bir tür. Absürd tiyatro genellikle, enkaz öncesi ile değil, yıkım sonrası ile ilgilenen bir yapıya sahip. En önemli öğesi ise diyalog. Mrozek, oyunlarının bel kemiğini diyalog üzerine oturtmuş bir kalem. Polisler, bunun güzel bir örneği.
Mrozek'in hayatı, sürgünlerle geçmiş. Bu geçmişin sebebi, Polonya hükümetine karşı aldığı tavırda gizli. Mimarlık ve Felsefe eğitimi görmüş. Bu görüşlerin kalıntıları da oyunlarının matematiğinde ve düşünsel yapısında belirgin. Polisler, üçe bölünmüş bir metin. Birinci bölüm, Emniyet Müdürü ile Mahkum (sistemle işbirliği yapan ile sisteme karşı olan) arasında geçen, metnin temelinin atıldığı kısım. İkinci bölüm, Emniyet Müdürü, Komiser ve Komiser Karısı'nın (sistemle işbirliği yapan, sistemin devamlılığını sağlayan ve sistemi koruyan) sahnede olduğu, karşıtlıkların ifade edildiği, yani zeminin oluşturulduğu kısım. Üçüncü bölüm ise; Emniyet Müdürü, General, Yaver ve Komiser (sistemle işbirliği yapan, sistemin başı olan, sistemin başını koparmaya çalışan ve sistemi sorgulayan) ile şekillenen, her bir diyaloğun binanın katlarını oluşturduğu kısım. Binanın bir çatısı yok ama Mrozek'in umudu var...
*Yukarıdaki paragrafta karakterlerin parantez içlerindeki tanımlamalarının 'değişkenliğine' dikkat edin...
Tüm karakterlerin ortak özelliği tutuklu (hapis) oluşları. Oyunun ana ekseninde parmaklıkların ardında iki tutuklu olsa bile bu, işin görünen boyutu. Öyle ki Komiser ile Komiser Karısı'nın tanışmalarına vesile olan olay, birbirlerini ihbar edişleri. Çiftin oyun boyunca görmediğimiz çocukları ise cezalı oldukları için oda hapsine mahkum. Evini sürekli polislere aratarak kendi mahkumiyetini kendi yaratan yaşlı da cabası.
Bana göre Mrozek'in çıkış noktası, 'kazanın içinde olan, dışarıda neler olup bittiğini bilemez' cümlesine paralel. Sistemin içerisinde konumlanan karakter (Komiser) ancak sistemin dışında iken bilgiye ulaşabiliyor. Bu durum Mrozek'in, özgür bireyin körelen gözü ile, tutuklu bireyin gören gözü ironisinin ayyuka çıktığı başat bir nokta. Bu noktada netleşen bir başka ironi ise sokağın iç, hapsin dış olarak gösterilmesi.
Yukarıdaki paragrafta özetlediğim anlatımı Ümit Çırak'ın rejisinde buldum. Emniyet Müdürü'nün odasında geçen sahnelerde içe açılan kafesin, Komiser'in evinde dışa açılması, her iki durumda da mahkum olan kişileri ve mahkumiyet yerini değiştirmesi adına anlatımı güçlendiren bir faktör. Altın kafes, metindeki karga metaforu için iyi bir tasarım. Bu tasarıma 'bülbülü altın kafese de koysan ille de vatanım demiş' mantığı ile de yaklaşılabilir. Kafeste bulunan iki kişinin (girmeden önce ya da girdikten sonra) ülke çıkarlarını en üst düzeyde tutan bireyler halinde oluşları / haline gelmeleri bu durumun bir kanıtı. Deyimdeki en güzel sese sahip olan bülbül ile en berbat sese sahip karganın tezatlığı da Mrozek'in tersinlemesine çok uygun. Aynı zamanda tasarımı, 'kuş kafese girdi' şeklinde okumak da mümkün.
Salondan çıkan seyirciler, oyunun başındaki cinsel davranışlardan söz ediyorlardı. Demek ki rejisörün tutumu, seyircinin algılayış biçiminde cinsel odaklı bir etki yaratmış. Ben öyle düşünmüyorum ama Ümit Çırak'ın bu uygulamasına bir anlam veremediğimi, Mrozek'in saçmasını, 'saçma' olarak yorumladığını da ifade etmek istiyorum. Memur karakterinin oyun içindeki sistemin gözü bağlı kölesi olan 'robot' duruşunu, metnin iletmek istediği mesaj dolayısıyla beğendim. Fakat duygularından yoksun olmasını isterdim. Bu haliyle benim için bir anlam teşkil etmiyor.
Kostüm tasarımının, Polis, Mahkum, Memur ve General ayrımını net bir dille ifade etmesini hoş karşılamakla birlikte, hiçbir yüksek mevki sahibinin ciddiyetten uzak olduğu gerekçesiyle tercih etmeyeceği bir rengin (turuncunun) kullanılmasını, Mrozek'in absürdlüğüne katkı olarak değerlendirdim. 'Ninni' uyumsuz tiyatro için iyi ama fazla basit ve uzun. En önemlisi ise rejisörün sırtını metne dayayıp güne dokunması. Yapmayın! Mrozek'in metni, sizin söyleyeceklerinizi zaten söylüyor. Bu biraz da çağrışım tiyatrosu. Her şeyin net olduğu bir alanda saçma aranmaz. Ayrıca final sahnesini, metnin 'en olmadık kişilerin başına patlar' aktarımına hizmetçi oluşu ve sürprizli yapısından ötürü sevdim.
Çağatay Çatay (Emniyet Müdürü), Tolga Çıklaçiftçi (Komiser), Rüzgar Aksoy (Mahkum-Yaver), Özenç Eren Yelçi (General), Baran Bayraktar (Memur), Sibel Salihoğlu (Komiser'in Karısı) uyumlu ama amatör bir kadro. Seyircili prova izlediğimi varsayıyorum! Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim...
Oyuna bilet kazanmak beni memnun etmez. Beni memnun etmek iyi reji ve oyunculuk ile olur ama 3MOTA benden pek memnun olmayacak. Absürd tiyatroyu herkes yapamaz. Kusura bakmasınlar...
Not
Oyun 2 saat / 2 perdedir.
Kaynak
Oyun metni (Polisler)
Ege KÜÇÜKKİPER
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder