2 Şubat 2016 Salı

Geleneksel Bir Oyun : 'Fehim Paşa Konağı' (İBBŞT)


Erhan Yazıcıoğlu döneminde protesto amaçlı ara verdiğim İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları oyun eleştirilerime, Genel Sanat Yönetmeni değişikliği nedeniyle devam ediyorum. Umarım bundan sonrası eskiye nazaran daha iyi olur. Şehir Tiyatroları Hilmi Zafer Şahin döneminde Turgut Özakman'ın 'Ocak' adlı oyununu repertuara aldı. Oyun nadiren de olsa seyirci ile buluşmaya devam ediyor. (Bence bitmeli) Fehim Paşa Konağı, Şehir Tiyatroları'na giden seyircilerin, Turgut Bey'in sanatını tanımaları açısından büyük bir nimet. Ocak oyunu bu tanıtımı yerine getirememekle birlikte, yazar hakkında yanlış bir algıya da neden oluyordu. Turgut Özakman'ın 1979 yılında İş Bankası Tiyatro Büyük Ödülü almasına vesilen olan oyunu Fehim Paşa Konağı, Şehir Tiyatroları'nda ilk kez sahneleniyormuş. Kemal Kocatürk bu açıdan şanslı ve şansını iyi değerlendiren bir yönetmen. 

Bu değerlendirmeye geçmeden evvel kısaca oyundan bahsetmek istiyorum. Fehim Paşa Konağı, Sultan II.Abdülhamid'in saltanatının son günlerinde İstanbul'da geçen bir eser. Eski kabadayılardan Rasim Baba'nın hayalci oğlu Yusuf'un, Fehim Paşa'nın kızı Mihriban'a karşı olan tek taraflı aşkı ile halkın hürriyete karşı olan tek taraflı aşkına paralel bir metin. Tüm Geleneksel Türk Tiyatrosu oyunlarında olduğu gibi finalinde kıssadan hisse çıkan bir Turgut Özakman yapıtı.    

Fehim Paşa Konağı, Geleneksel Türk Tiyatrosu motifleri ile bezeli bir oyun. Bu motiflerden biri ve en önemlisi yabancılaştırma. Baştan sona bir bütün şeklinde değil, episodik (bölüm bölüm) olarak kurgulanan bu tür oyunlarda, Anlatıcı, kimi sahneleri birbirine bağlaması, kimi sahneleri kesintiye uğratması, kimi sahnelerde ise seyirci ile doğrudan temas kurması bakımından, izleyici ile oyun arasındaki yabancılaşmayı etkin kılan bir tip. Turgut Özakman'ın, oyunlarında 'oyun içinde oyun' tekniğini kullanması da (Orta oyunu - Karagöz/Hacivat gibi türleri oyunun içine dahil etmesi) izleyici ile sahne arasındaki mesafeyi arttırıcı.    

Rejisör, Anlatıcı'nın metindeki rollerinde (Ayvaz, Hadi Bey, Temsilci) değişiklik yaratarak, Ayvaz ve Hadi Bey'i başka oyunculara emanet etmiş. Pertev Bey'i ise Anlatıcı'nın kollarına bırakmış. Öte yandan Fehim Paşa ile Deli Suat Paşa'yı ve onların yaverleri olan Hadi Bey ile Nuri Bey'i aynı oyunculara oynayarak, paralel bir okuma yapmış. Bu paralellik öne çıkarılmak istenen şeye çok uygun. (Ceketlerin ters çevrilerek kullanılması da bu uygunluğa bir katkı) Turgut Bey'in bir oyuncuya dört farklı rol biçmesi, aslında karakterin kendi rolüne yabancılaşmasına bir örnek. Bu durum Fehim Paşa tiplemesi için de geçerli. Aynı oyuncunun hem Fehim hem de Deli Suat Paşa'yı oynaması, az önce bahsettiğim yabancılaştırmanın bir başka emsali. Orta oyunu, Meddah, Köy Seyirlik Oyunu gibi Geleneksel Türk Tiyatrosu yapıtları, aslında birer 'oyuncu oyunu'. Kemal Kocatürk'ün bu tutumu, oyuna ve oyuncuya katkı niteliğinde... 

Kemal Kocatürk'ün, yukarıda verdiğim yabancılaştırma çeşitlerine (seyirci-oyun / oyuncu-rol) ek olarak, oyunun keyfini arttıran ve bu yolla başkaca yabancılaştırma olanağı yakalayan üçüncü bir dokunuşu daha var. Bu dokunuş, sahne arkasına dizilen oyuncuların, Anlatıcı'nın rol dağıtması ile metinde yer alan tiplemelere bürünmeleri ve bu yöntem ile oyuncunun ve seyircinin metne / konuya yabancılaşması. Ayrıca yine geleneksel türdeki oyunlarda sıkça karşımıza çıkan, oyuncuların kendi aralarındaki çekişmelerinin ön plana çıkarılması, bahsi geçen yabancılaştırma yöntemini pekiştirici. (Bu vesile ile oyuna eklenen replikler ve yazarın dahiliyeti de doğaçlamayı içerdiği için yine bir metne yabancılaştırma faktörü) Turgut Bey, metnini daha güçlü hale getirecek farklı müdahalelere imkan tanımış bir yazar. Yönetmenin, yazarı anladığını düşünüyorum...   

İkinci motif, Rumelili, Arap, Laz, Çerkez gibi orta oyununa has tiplemelerin oluşu. Lakin bu tiplemeler metinde mevcut değil. Kemal Kocatürk, oyunun yapısı olan geleneksellikten mümkün olduğu kadar faydalanarak, Turgut Bey'in yarattığı Aziz ve Arif tiplemelerinden birini Laz, diğerini ise Rumelili (Trakyalı) yapmış. Metinde 'laf tamamlayıcı' görevinde olan bu tiplemeleri birer çift haline getirerek, cümleleri gruplandırma yöntemiyle tamamlatmış. Yani her çift kendi sözünün tamamlayıcısı olmuş. Bu bütünlük / tamamlanmışlık, 'yapışık' oluşları ile de anlam gözetmiş. Nuri Bey'in peltekliği ile Ayvaz'ın doğulu şivesiyle konuşması da bu tür oyun tiplemelerinin genel özelliklerinden bazıları... 

Bir diğer motif, herhangi bir tipin herhangi bir özelliği ile takdir toplaması. Bir nevi halk tiyatrosunun 'dilsel' özelliğinin kendini göstermesi. Bu daha çok sahne üzerinde etkili olacağı için Turgut Bey eserinde pek değinmemiş. Rejisör ise, Hanımefendi tiplemesini uzun süre aynı tonda güldürerek, tipin 'kahkaha atma' yeteneğini seyirciye sunmuş. Takdir seyircinin... Bu arada oyuna eklenen 'orta oyunu' episodunu pek gerekli saymadım. Geleneksellik ile yapılmak istenen oyunun diğer sahnelerinde zaten mevcut.  

Sırrı Topraktepe'nin sahne düzeni oyunun türüne destek çıkan önemli bir tasarım. Oyunun oynandığı bölümün zemininin beyaz olarak kaplanması, arkası ile bir ayrım oluşturma ve oyun alanına yabancılaşma açısından iyi. Orta oyununun dekorlarından biri olan ve bazen iş yeri, bazen ev, bazen bahçe duvarı gören paravan şeklindeki 'Dükkan'ın, oyundaki kullanımları bu amaç doğrultusunda işlevsel. Bu işlevsellik, orta oyununun bir diğer dekoru olan sahne gerisinde planlanmış, söz ile değişen oyun mekanlarını takip eden, tekerlekleri kırık orkestralı araba / kumpanya biçimindeki 'Yeni Dünya' ile de göz önünde. Yukarıdan sarkıtılan ve oyunun geçtiği mekanları (Harem, Paşaların Sarayları, Kahvehane) temsil eden her sembol, grotesk biçimde (Sultan başlığı, Maket saray, Cezve) dekora yabancılaşmayı mümkün kılan görseller.  

Almila Altunsoy'un kostüm tasarımları, tipleri belirginleştiren, belirginleşen tiplerin seyirciye tanıtılması konusunda söze gerek bırakmayan ve dönem atmosferini yaratmayı başarabilen bir güce sahip. Murat İşçi'nin ışık tasarımı, Anlatıcı'yı simgeleyen ve dekora hakim olan renkleri, ışık yolu ile daha başat konuma yükselten bir düzende. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, dekor-kostüm ve ışık tasarımı renk bazında (kırmızı-mavi) ortak bir bütünlük içerisinde. Geleneksel Türk Tiyatrosu'ndaki şarkılar, seyirci ile bir yakınlık kurulabilmesi adına genellikle herkesin bildiği eserlerden oluşur. Kemal Kocatürk, oyuna yedirdiği her dönemin şarkıları ile bu tesiri karşılamış. Özgün müziklerde ise Selim Atakan, varlığını hissettirmiş.

Kadro kalabalık. Ekip uyumu gözle görülür. Orhan Hızlı, Selçuk Soğukçay ve Ali Karagöz bu oyunda da iyi ki birlikte. Çağatay Palabıyık rolünün hakkını veriyor. Takipçisi olacağım. Volkan Ayhan, Murat Üzen çifti ile Hamit Erentürk, Cihan Kurtaran çifti, ikili ve dörtlü ahenkte başarılılar. Pelin Budak, Zeynep Ceren Gedikali, Gülsün Odabaş, Pınar Demiral ve Nazan Yatgın Palabıyık değerli bir beşi bir yerde. Nevzat Çankara oyunun parlayan tek taşı! Murat Ozan ve Serkan Bacak'ı seyrettiğime çok memnunum. En sevdiğim enstrüman kanundur. Kayahan Erdem beni mutlu etti. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim...

Fehim Paşa Konağı İBBŞT'nın İYİ bir oyunu. 

Turgut Özakman anısına...


Notlar;
Oyun 2 saat 40 dakika / 2 perdedir.
Fotoğraf bana aittir.

Kaynak
Oyun metni (Fehim Paşa Konağı)


Ege KÜÇÜKKİPER
       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder