KİM
KORKAR HAİN KURTTAN?
Edward Albee’nin 1962 yılında
yazdığı eser aslında “Pulitzer Ödüllü.” Aslında diyorum çünkü eser 1963’te
ödüle layık görüldüğü halde, kurulun drama dalında ödül verilmesini iptal
etmesinden dolayı sahibine ulaşamamış. İptal gerekçesi de, oyunun “müstehcen”
bulunması olarak gösterilmiş. (Belki de rejisör bundan dolayı “ahlak sınırları”na bir gönderme yaptı) Gerçi yazar, “Deniz Manzarası” (1975), “Kıl Payı” (1966) ve
“Üç Boylu Kadın” (1991) adlı eserleriyle üç kez Pulitzer Ödülünü kazanmış ama
işin aslı da tarihe böyle geçmiş. Oyun 1963-64 sezonunda Kenter Tiyatrosu,
1987-88 sezonunda da Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahneye konulmuş.
1966’da ise beyazperdeye uyarlanmış.
Eserin orijinal
adı “Who’s Afraid of Virginia Woolf?” Edward Albee’nin, eserine böyle bir ad
koymasına, “Üç Küçük Domuzcuk” filminin şarkısı olan “Who’s Afraid of the Big
Bad Wolf” ve bir mekanda otururken okuduğu “Who’s Afraid of Virginia Woolf”
adlı eser esin kaynağı oluşturmuş. Yazar oyunu yazarken, hem kitabı hem de müziği
anımsayarak, oyunun adını “lim korkar illüzyonların olmadığı bir hayattan?”
şeklinde tasarlamış. Fakat film şirketiyle telif hakkında birtakım sorunlar
çıkabilir düşüncesiyle “Big Bad Wolf” kısmından vazgeçerek, Virginia Woolf’un
dul eşinden, oyunun isminde “Virginia Woolf”u kullanmak için izin almış.
Böylece nihai adı “Who’s Afraid of Virginia Woolf?” olarak belirlemiş.
Oyunun
orijinal adı ile Türkçe adı karşılaştırıldığında “Kim Korkar Hain Kurttan?”
okuyucu için (açıklamalara rağmen) pek de bir şey ifade etmeyebilir. Kendi
izlenimlerimden yola çıkarak, metni okumanın ya da oyunu izlemenin, (ikisi
birden olursa şahane) iki isim arasında daha güçlü bir bağ ve çözüm yöntemi oluşturacağını dile getirebilirim. (Açık
açık “git” mi deseydim?)
Oyun
hakkında araştırma yaparken, aklıma gelen ilk cümle: “Tesadüf eseri yazılmış
bir oyun.” oldu. (Belki yazı sonunda siz de aynı şeyi düşüneceksiniz.) Beni bu
düşünceye iten şey, hem oyunun hem de karakterlerin isim kaynaklarının ilginçliği
idi. (Bu ilginçlik metne de yansımış) Sanki her türlü etken, Edward Albee’nin
yanıbaşında durmuş ve farkedilmeyi beklemişti. Oyunun iki ana karakterinin
isimlerine ilham kaynağı olan Albee’nin yakın dostları Martha ve George’da aniden
zili çalarak yazarı “dürtmüşlerdi.” Bu dürtülmeden sonra yazar uyanmış ve
Başkan George Washington ile eşi Martha’ya bir gönderme yapmıştı. (Belki yazar
da, onları dürtmüştü) Kısacası benim gözümde “tesadüfler silsilesi” olarak
anılacak oyun ortaya çıkmıştı.
Oyun
üç perdeden oluşuyor. Metni okumadan evvel neden böyle bir karar alındığını
anlayamamıştım. Fakat her perdenin kendi içinde bir başlığının olduğunu öğrenince,
etkisini ve bütünlüğünü kaybetmemesi açısında aslına sadık kalınmasını doğru
buldum. Rejisör benim için (tabii oyun için de) “hayati” önem taşır. Açıkçası
Hira Tekindor adını duyduğumda oldukça endişelendim. Fakat metin bu endişemin
yersiz olduğunu kulağıma fısıldadı. Çünkü oyun “reji oyunu” değil, “oyuncu
oyunu” idi. (İzledikten sonra da aynı kanaatteydim) Bu nedenle rejiye dair
yazacak pek bir şeyim yok. Şunu söyleyebilirim ki, “Kim Korkar Hain Kurttan” perde
başlıklarını (“Fun and Games”, “Walpurgisnacht” ve “The Exorcism”) doğru bir
biçimde yansıtan ve “ödül alacak kıvamda” olan bir oyun.
Öyleyse,
başlıkları baz alıp metinden biraz bahsedelim. Oyunun ilk perdesi “eğlence ve oyun” tanımlamasına uyum sağlamış.
Seyirci, bir yandan sahnede kavga eden (şakalaşarak) çiftin komikliklerine
gülüp eğlenirken, diğer yandan bu eğlenceyi acımasız bir oyun haline getiren
Martha ve George’un, birbirlerinin canını yakmaya çalıştıklarını sezebilmiş. İkinci
perde “bahar şenlikleri” (cadıların,
Blocksberg dağında toplanıp tanrılarla eğlenmesi) havasında geçerek,
sarsıntının ilk belirtilerini göstermiş. (Blocksberg baz alınarak cadıların
fırtınaya sebep olduğu söylenir) Üçüncü perde ise “cinleri kovma” adı altında, karakterlerin “günah çıkarması” gibi
sunularak, olayları aydınlatmış. Oyunun bir yerinde geçen “Pazar ayini” repliğini
de hesaba katarsak pek de haksız sayılmam. (Oyunun genelinde de bu var ama
kendini en çok belli ettiği bölüm üçüncü perde) Oyunu izlerken bu açıklamalara
aykırı herhangi bir husus bulmadım.
Oyunda
sürekli bir savaş hakim ve bu savaş “soğuk” bir savaş. Soğuk savaş "hemen" bir
saldırı değildir. Dipten giden, arkadan iş çevirmeyi seven, yıpratıcı türden
bir savaştır. (Martha-George / George-Nick) Öyleki “Nick” karakteri de “soğuk
savaş” döneminin lideri “Nikita Khrushcev”e bir göndermedir. Karakterize olarak
düşünüldüğünde de Nick’in George’a karşı planı, Martha üzerinden büyük bir
gizlilikle uygulanır. (George anlasa bile) Aynı şekilde George’da, öğrendiği bilgiler doğrultusunda
“beklenmedik bir an”da savaşa girerek, karşısındakileri ruhen yıpratır.
Şimdi teknik unsurlara bir bakalım...
Şimdi teknik unsurlara bir bakalım...
Ali
Cem Köroğlu’nu yıllardır takip ederim. Beni şimdiye kadar hiç yanıltmadığı için
ayrıca teşekkür ederim. İstikrar sağlamak zor iştir. A. Cem Köroğlu, o evde birilerinin yaşadığına seyirciyi inandırmış. Dağınıklık göz
yormayarak, dikkat dağıtmamış. (İlk kez)
Dekordaki bazı eşyaların modern, bazılarının klasik tarzda olmaları karakterlerin düşünce yapılarına göre ilişkilendirilmiş. (En azından ben öyle ilişkilendirdim) Martha’nın modern,
George’un klasik koltukta konumlandırılmaları bu açıklamama emsal teşkil etmiş.
İkili koltuğun üzerinde duran farklı renkteki yastıklar, Martha’nın renkli bir
kişiliğinin olduğunu simgelemiş. Yerde ve raflarda duran kitaplar yığını, evde
“tarih” bölümünde eğitim veren birinin olduğuna işaret etmiş. Fazla tozlu
oluşları ise, kitaplarında tarihteki yerini aldığını betimlemiş.
Rejiyle
ilgili önemli husus tablet bilgisayarın oyundaki “sesli” varlığı ile ilgili.
Dekor tasarımında belirttiğim üzre eşyaların klasiğin haricinde, modern izler
taşıması, yani bir “harman” oluşturması rejinin de birtakım “atıflar”da
bulunmasına olanak tanımış. Kitaplarla dolu bir evde, George’un tablet
bilgisayardan “e-kitap” okuma isteği, “artık
kimse eline kitap almıyor, her türlü kitap ve bilgi sanal ortamda mevcut” mantığının
kolaycılığını sorgulatmış. Akabinde e-kitap okumayan George’un, Candy Crush
oynaması ise “bilgisayardan bile kitap
okunmuyor, herkes oyun peşinde, internetin işlevi artık bu” sitemini dile
getirmiş.
Bu
atıfları, oyunu “bugüne” taşıma çabası olarak değerlendirdim. Fakat şu kadarını belirtmeliyim ki Hira Tekindor’un bu istemleri dekor tasarımından güç alarak
gerçekleşmeye çok meyilli. Sanki dekordan modern eşyalar çıkarıldığında, bu
istemi havada kalacak gibi. Dekorun “yardımcı” bir unsur olmasını dilerim. Bu
arada Tekindor’un, bulunmak istediği sitemlerinde çok çok haklı olduğununda
altını çizerim.
Dekor
tasarımına kaldığımız yerden devam edelim. Merdiven ve bahçeye açılan
kapı, evin “müstakil” olduğu hakkında bilgi vermiş. Teyp, dönemin atmosferine katkı yaparken, "Özgürlük Heykeli" konumu itibariyle amaç dışı kalmış. Kitaplıktaki güneşliğin
anlamını çözemedim. Orada da mı pencere var?
(Varsa neden?) Bu arada güneşliklerin kapalı durması ve kapı camının buzlu hali, içeride yaşananların/konuşulanların gizliliğini vurgularken, finalde ardına kadar açılan bahçe kapısı (giren sabah güneşi) sırrın ortaya çıktığını simgelemiş.
Kostümler
Gamze Saraçoğlu imzalı. Saraçoğlu, Martha’nın ikinci kostümüne (yeşil) seksilik
katacağı yerde bu görevi ilk kostüme (siyah) devretmiş. Son kostüm ise, Martha’nın
beklentilerinin azaldığını, iddiasını kaybedip, çaresiz kaldığını sembolize
etmiş. İki erkeğin takım elbiseleri ve ayakkabıları arasındaki farklar,
yaşlarının vermiş olduğu etkiyi gözler önüne sererken, Honey’in beyaz elbisesi,
“iç”inin “dış”ına yansıdığını vurgulamış.
Işık
son derece doğal bir biçimde, dekordaki lamba ve abajurlardan yararlanarak
tasarlanmış. İlk sahnede tek düğme bütün lambaları yakarken, daha sonra her
lamba tek tek kapatılmış. Öyleyse tek düğme en başta nasıl hepsini birden
yakmış? Perde başı ve sonlarında karartmadan açılmaya ve açılmadan karartmaya
geçilerek bir bölümün bitip, diğerinin başladığı aktarılmış. Kapının camından
yansıyan ışık, saatin geç olduğunu bildirmiş. Son kısımdaki “sabah” ışığı yine
aynı yolla kendine yer edinmiş. (Işık:
Hakan Özipek)
Ve
müzikler. Oyun bitiminde seyirciler çıkana kadar devam eden müzik, “metinle”
doğru orantılı gitmiş. O. Enes Kuzu’nun birinci perde başı ile sonu, ikinci
perde başı ve üçüncü perde sonu için bestelediği müzikler oyunun genel yapısına
katkı sağlamış. Yükselme ihtiyacı ise ikinci perde sonu ve üçüncü perde başında
varlığını hissettirmiş. Burada bir es verip, oyuna geri dönmek istiyorum.
Oyunun türü “komedi” olmamasına rağmen (ilk paragrafı hatırlayın) oyuncuların
“bilerek” ve “isteyerek” ekseni bu yöne
çevirmeleri, müziğin önünde bir engel oluşturmuş. Hal böyle olunca bazı
besteler yeterli düzeye ulaşamamış ve nüfuzunu yitirmiş. (Sadece metin
düşünüldüğünde bir sorun yok) Bestecinin, oyuncuların bu tutumu karşında
“hafif”e kaçmaması ise oyunu sınırda tutarak (dram yönünü ortaya çıkararak)
eksenin yönünün daha fazla kaymamasına vesile olmuş.
Her
oyunda yaptığım gibi bu oyunda da perde aralarında ve çıkışta salona kulak
verdim. Duyduklarım, düşündüklerim ile aynı olduğu için yazmakta bir sakınca
bulmadım. Zerrin Tekindor oyunun en iyisiydi. Hatta bir seyircinin tabiriyle
“açık ara” öndeydi. Ben ödül alacağının garantisini verebilirim. Nilperi
Şahinkaya’yı sahnede ilk kez izledim. Bir başka oyunda da izleme isteğim
oluştu. “İlk kez izledim” ifadesini Şükrü Özyıldız için de kullanabilirim fakat
yeniden izleme isteğimin oluştuğunu pek söyleyemem. (Üzülerek) Tardu Flordun
ise elinden gelenin en iyisini yapmış durumda. Oyunculuğundan son derece memnun
kaldım. Genel görüşüm, oyunda kadın(lar)ın egemen olduğu yönünde. (Oyunculuk
olarak) Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim...
EK
Yazıyı yazarken böyle bir bilgiden haberim yoktu.
Tarih: 26.03.2014
Saat: 17.15
T.E.B Ödülleri "En İyi Kadın Oyuncu": Zerrin Tekindor
Ben demiştim...
Durun! Daha "Afife" var.
EK 2
Tarih: 28.04.2014
18. Afife Tiyatro Ödülleri, "En İyi Kadın Oyuncu": Zerrin Tekindor
18. Afife Tiyatro Ödülleri, "En İyi Erkek Oyuncu": Tardu Flordun
EK3
Tarih: 05.05.2014
Yeni Tiyatro Dergisi Ödülleri, "Yılın Prodüksiyonu"
Yeni Tiyatro Dergisi Ödülleri, "En İyi Rejisör": Hira Tekindor
EK 4
Sadri Alışık Ödülleri, "En İyi Kadın Oyuncu" : Zerrin Tekindor
Not: Oyun 135 dakika / 3 perdedir.
Fotoğraflar bana aittir.
Kaynaklar
Oyun
metni ve broşürü
Vikipedia (yazar ve eser hakkında)
Vikipedia (yazar ve eser hakkında)
EGE KÜÇÜKKİPER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder