KAFKAS TEBEŞİR DAİRESİ
Bertolt Brecht’in 1944
yılında yazdığı ve en uzun oyunu olma özelliğine sahip Kafkas Tebeşir Dairesi’nin
içeriğine değinmeden önce metnin ortaya çıkış süreci üzerinde durmakta fayda var. Brecht, zaten Kafkas Tebeşir Dairesi'nin konusuyla, çok önceden tanışıkmış. Çünkü Çin efsanelerinden
alınmış olan Klabund'un oyunu “Tebeşir Dairesi”, 1924'de Almanya'da yayınlanmış. Brecht, ilk kez
1940'da İsveç'te sürgünde iken “Augsburg
Tebeşir Dairesi”ni yazmış. Memleketi olan bu kentteki olayları başka
zamanlara kaydırmak ve oyun içindeki olay bağlantılarını sağlamak amacıyla 30 Yıl Savaşları'ndaki olayları
kullanmış. Yani her şey Clifford Odets’la tanışmadan evvel başlamış. Yalnızca oyun mekânının Kafkasya olması
Broadway'de kararlaştırılmış. Nedeni ise;
Oyun mekânın seçiminde o dönemin tarihinin
etkisi vardır. Çünkü, Nazi Almanya'sının 2. Dünya Savaşı'nda Sovyetler Birliği'ne
saldırmasının esas hedefi Kafkasya'daki petrol yatakları idi. 2. Dünya Savaşı'nda Sovyetler'in
Nazilerden ilk kurtulan bölgesi Kafkas cephesidir. Savaş haberlerini dikkatle
izleyen Brecht, Kafkasya'nın kurtulmasında Hitler'in faşist diktasının artık sonunun geldiğini umutla
görür. (Kaynak: Kafkas Tebeşir
Dairesi - Brecht’in Bütün Eserleri Cilt 11 – Mitos Boyut Yayınevi) Kısacası Brecht, Bayan Odets'in önerisiyle, bu oyunu "seçmiş" diyebiliriz...
Oyun, 1979’da Dostlar Tiyatrosu, 1997’de İBB Şehir Tiyatroları,
1990’da Bursa, 2007’de ise Erzurum Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmiş.
Benim ilk izleyişim. İlkin günahı olmaz derler. İzlediğim tarihte 19 Nisan 2014.
Sezonun son oyunu imiş. Tesadüfe bakın yazı da son yazım. Neyse biz konuya dönelim.
Kafkas Tebeşir Dairesi’nin ana konusu, Çin
Yuan Hanedanlığı döneminde yaşamış olan Li-Çen-Fu’nun Tebeşir
Dairesi oyununa dayanıyor.
Metnin sonu farklı. Daha doğrusu olması gerektiği gibi. Eser, dört bölümden (Ön
Oyun / Gruşa ve Çocuğun Öyküsü / Azdak’ın Öyküsü / Kafkas Tebeşir Dairesi
Sınaması) oluşuyor. İlk iki bölüm birinci, diğer bölümler ise ikinci perdeyi
kapsıyor.
Başından
beri aklıma takılan bir şey var. Oyunun sloganı, “Bir çocuğu doğuran mı annesidir?
Yoksa onu yetiştiren mi?” soruLARıyla belirlenmiş. Tek cevabın
verileceği bir slogan neden iki ayrı soru içerir? Neden yüklem en sona konmaz? “Bir çocuğu doğuran mı, yoksa onu yetiştiren
mi annesidir? şeklinde tek soruya indirgense nasıl olur? Ben ayrıntılara
çok takılan bir insanım. (Ama bu oyunu genel yazacağım) Kimsenin umursamadığı
şeyi umursayabilirim. Afiş odamda, panoda asılı. Her gün görüyor ve “doğru”
sloganı tekrar ediyorum. Benim tekrar etmemle, yaptığı hatanın farkına varıp
kendiliğinden düzelir mi bilmem...
Oyun,
birçok alt temaya sahip fakat temelinde “mülkiyet” meselesine yoğunlaşıyor. Bununla
birlikte burjuva sınıfına eleştirel bir tutum getiriyor. Sloganı az önce
yazdım. Eminim oyunu hiç bilmeyenlerin bile kafasında birtakım şeyler canlanmıştır. Savaştan
kaçmakta olan bir annenin, çocuğunu unutmasıyla, Gruşa’nın çocuğa sahip
çıkmasının öyküsünü anlatan ve bu yolla mülkiyet-emek ilişkisine değinen oyun,
aynı zamanda Gruşa’nın masumiyetini de sorguluyor. “Oyun içinde oyun”
mantığıyla hareket eden eser, adaletin hangi koşullarda nasıl kararlar aldığını
da gözler önüne seriyor. “Yeniden yargılama” üzerinde durarak, bu girişimin adalet mekanizmasında ne tür yaralar açacağının altını çiziyor.
Yazımın
başlığını “70 Yılın Gölgesinde BUGÜN” koymamın
sebebi, bir çocuğa bakanın mı yoksa doğuranın mı sahip olması gerektiğiyle
ilgili değil. Keza böyle haberler duymayalı epey oldu. Yeniden yargılamanın
gündemde olmasından dolayı böyle bir başlık seçimi yaptım. Zaten oyun da esas
olarak yargıyı irdeliyor. Azdak’ın verdiği karar hemen hemen herkese göre
doğru. Fakat bu doğru, konu sadece “çocuk” olduğunda geçerli. Ya oyunda verilen/bakılan
diğer dava ve kararlar? Şüphesiz tüm bunlar burjuva değerlerini eleştirebilmek
adına yapılan şeyler. Peki günümüzün burjuvası kim(ler)? O burjuvayı “sözde” eleştirebilmek
için yanlış karar veren yargıçlar kim(ler)? Her neyse. Biz işimize dönüp, oyunun bölümlerine tıpkı yazarın yaptığı gibi bir "başlık" altında bakalım;
Ön
Oyun’u “öncü deprem”, Gruşa ve
Çocuğun Hikayesi’ni, “esas deprem”,
Azdak’ın Öyküsü’nü “artçı deprem”,
Kafkas Tebeşir Dairesi Sınaması’nı da “deprem
sonrası risk” olarak gördüm. Burjuva için verilen yanlış bir karar, risk
içeriyor demektir. Brecht bu riski alarak, doğruluk, iyilik, dürüstlük ve
özveri gibi oyun boyunca farklı değerlere bürünebilen kavramları seyircinin
bakış açısına, hümanist bir tutumla sunmuş. Polislik mesleğine atıfta bulunarak,
mesleğin inceliklerini (!) bir yargıca anlattırmış. Böylece emniyet gücü ile
yargı gücünün ayrımına vardırtmış. Kafkas Tebeşir Dairesi, bakış açısının
önemli bir yer tuttuğu oyun. Bu da benim açım. Sıra Barış Erdenk’in açısında…
İnternetin
dediğine göre rejisör Barış Erdenk, aynı oyunu Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Deneme Toğluluğu için de yönetmiş. Erdenk,
Brecht’in dediği gibi, bir şeyler anlatmış ama en önemlisi eğlendirmiş. İkinci
perdede bu kadar güleceğimi tahmin etmiyordum. Rejisör, aynı zamanda dekor
tasarımını da üstlenmiş. Dekorun az ve işlevsel oluşu yine yazarın
tanımlamalarına uygun düşmüş. Barış Erdenk’in dekor anlayışında, metnin “emek” çağrışımlarının
izlerini buldum. İşçi sınıfını temsilen dekor tutumuna yardımcı olan inşaaat
kancası, sandık biçimli tahtadan yükseltiler, gösterişten uzak olan genel
tasarım, bu izi bulmamda etken oluşturmuş.
Açıkçası rejiden memnun kaldığımı söyleyemem. Oyunun "masal" formatına uyulup, rol dağılımı mizansenini ve dokuz oyuncunun farklı rollere
bürünüp, epik tiyatronun gereği olan yabancılaşmanın kendini var ettiğini kabul
edebilirim lakin Gruşa’nın çocukla başbaşa kaldığı sahnelerde düşünce yerine duygunun
ağır bastığına bir kılıf uyduramam. Yorumun bana çok aykırı geldiğini
aktarmadan geçemem. Annemin bir arkadaşı oyun bitiminde sosyal medya aracılığı ile bize görüşlerini iletti. (Ben henüz izlememiştim) "Oyunun çok etkisinde kaldım, Ege mutlaka görsün" dedi. Bir Brecht oyununda böyle bir etki nasıl olabilir?
Anlatıcıda “Gel – Konuş - Devam Et” durumu sığ kaçmış. Her seferinde merdivenlerden aşağıya inip izahat vermesinin (yazarın anlatıcıdan kastının bu olduğunu sanmıyorum) ve kostümlerini orkestra alanında değiştirmesinin oyuna katkısı nedir? Koca sahnede neden farklı alanlar yaratılmaz? Ayrıca ben olsam tebeşir dairesini sahnenin tam ortasına koyar ve oyuncuları o dairenin etrafında oynatırdım. Dairenin seyirciye olan yakınlığı, seyirciyi oyuna dahil etmemiş. O halde neden orada dursun? İzleyicinin, duyguları net bir biçimde görüp, düşünme faktörünü devre dışı bırakması için mi? Düşünce oyun boyunca bütünüyle var olmalı(ydı)…
Anlatıcıda “Gel – Konuş - Devam Et” durumu sığ kaçmış. Her seferinde merdivenlerden aşağıya inip izahat vermesinin (yazarın anlatıcıdan kastının bu olduğunu sanmıyorum) ve kostümlerini orkestra alanında değiştirmesinin oyuna katkısı nedir? Koca sahnede neden farklı alanlar yaratılmaz? Ayrıca ben olsam tebeşir dairesini sahnenin tam ortasına koyar ve oyuncuları o dairenin etrafında oynatırdım. Dairenin seyirciye olan yakınlığı, seyirciyi oyuna dahil etmemiş. O halde neden orada dursun? İzleyicinin, duyguları net bir biçimde görüp, düşünme faktörünü devre dışı bırakması için mi? Düşünce oyun boyunca bütünüyle var olmalı(ydı)…
Kostüm tasarımı işçi tulumlarıyla, aşağı tabakayı, tuvaletlerle
burjuva kesimini, oyun içinde oyun mantığıyla da tiyatral bütünlüğü
simgelediğinden ve bir örnek olmasından ötürü başarılı. Ölümün hakim olduğu
sahnelerin kırmızıya bürünmesi, dramanın ağır bastığı sahnelerin karartılması, paralel
sahnelerin bölümsel aydınlatımı ışık tasarımının birer parçası. Kararın
verildiği ana özel ışık olabilirdi. Müzikler Paul Dessau imzalı. Orkestranın varlığı,
yazarın istediği “efekt”in bir izdüşümü. Şarkı sözleri durum toparlayıcı. Yine
de yeterli değil. Kafkas ezgileri baş köşede. Danslar için de aynı şeyi
belirtebilirim. Koreograf Sibel Erdenk, oyunun temposu akabinde bir düzen sağlamış. (Kostüm: Funda Sarı, Işık: ?, Orkestra: Özge Can, Esra Berkman, Pınar Babutçu, Hakan Kaya, Cecilia Varadi Özdemir, Yiğit Çakır, Engin Demircioğlu)
Başrol oyuncularının
payları eşit. Songül Öden (Gruşa) rolünün gereğini yerine getirmiş. Levent
Ülgen’den (Azdak) şüphem yoktu. İkinci perdenin yıldızı olarak kendini bir kez
daha kanıtlamış. İlknur Güneş’in oyunculuğu, canlandırdığı her rolde abartıya göz kırpmış. Serhat Yiğit, Göker Ersivri, Serhat Parıl, Onur Bilge, Yiğit Pakmen, Işıl Keskin, Umut Demirkaya ve Ece Müderrisoğlu'ndan oluşan kadronun geri kalanı, bu işin bir ekip işi olduğunun bilincine varmış. Emeği
geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim...
Afife adaylıklarının içerisinde Kafkas Tebeşir Dairesi'nin yokluğu beni şaşırtmıştı. Gidip görmek istedim. Gördüğümü yukarıda anlatma gayreti gösterdim. Sadri Alışık Kültür Merkezi’nin bir
prodüksiyonunu daha evvel izlememiştim. Fakat repertuarını her daim takip
ederim. Bu oyun bana “sade kahve” gibi geldi. Eskiler makbuldür der ama ben
şekerli kahveye alışmışım. Orta bile kesmiyor...
SİTEM
Barış Erdenk, Kafkas Tebeşir Dairesi'ni 2007-08 sezonunda Erzurum Devlet Tiyatrosu için sahnelemiş. Yani aynı oyunu, aynı rejisör 3 kez ele almış. (?) Belgelikten fotoğrafları inceledim Dekor aynı. Kostümler ise neredeyse aynı. Oyunun fotoğrafları bana SAKM için düşünülen rejiyi hatırlattı. Her ikisinide izleyen seyirci ne düşünür? Ben izlememiş olmama rağmen hoşlanmadım. Bu sezon bu gibi durumlarla çok karşılaştım. Lütfen kendinizi tekrar etmeyin! Ben kanıtları aşağıya link olarak verdim. SAKM için yapılan versiyonu izleyenler, aradaki benzerlikleri yakalayacaklardır...
LİNKLER
http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/orjinal_foto.php?link=http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/watermark.php?p=7852/FOTOGRAF_CD_SI/show/kafkas_tebe_ir_dairesi_9.jpg
http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/orjinal_foto.php?link=http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/watermark.php?p=7852/FOTOGRAF_CD_SI/show/kafkas_tebe_ir_dairesi_7.jpg
http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/orjinal_foto.php?link=http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/watermark.php?p=7852/FOTOGRAF_CD_SI/show/kafkas_tebe_ir_dairesi_11.jpg
SİTEM
Barış Erdenk, Kafkas Tebeşir Dairesi'ni 2007-08 sezonunda Erzurum Devlet Tiyatrosu için sahnelemiş. Yani aynı oyunu, aynı rejisör 3 kez ele almış. (?) Belgelikten fotoğrafları inceledim Dekor aynı. Kostümler ise neredeyse aynı. Oyunun fotoğrafları bana SAKM için düşünülen rejiyi hatırlattı. Her ikisinide izleyen seyirci ne düşünür? Ben izlememiş olmama rağmen hoşlanmadım. Bu sezon bu gibi durumlarla çok karşılaştım. Lütfen kendinizi tekrar etmeyin! Ben kanıtları aşağıya link olarak verdim. SAKM için yapılan versiyonu izleyenler, aradaki benzerlikleri yakalayacaklardır...
LİNKLER
http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/orjinal_foto.php?link=http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/watermark.php?p=7852/FOTOGRAF_CD_SI/show/kafkas_tebe_ir_dairesi_9.jpg
http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/orjinal_foto.php?link=http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/watermark.php?p=7852/FOTOGRAF_CD_SI/show/kafkas_tebe_ir_dairesi_7.jpg
http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/orjinal_foto.php?link=http://95.0.22.114:8088/userPandtgm/watermark.php?p=7852/FOTOGRAF_CD_SI/show/kafkas_tebe_ir_dairesi_11.jpg
Not: Oyun 2 saat 30 dakika / 2
perdedir.
Ayrıntılı bilgi için: http://www.sakm.net/index/oyun/139/kafkas-tebesir-dairesi
EGE KÜÇÜKKİPER