15 Mayıs 2015 Cuma

Bülbül Ötüşünde Bir Oyun: 'Tarla Kuşuydu Juliet' (KonyaDT)



Ephraim Kishon'un 1973'te yazdığı 'Tarla Kuşuydu Juliet' adlı eserini, Konya Devlet Tiyatrosu'nun İstanbul'a yaptığı turne kapsamında seyrettim ve bu seyrim sonucunda farklı oyuncular / yaratıcılar tanıdım. Oyun 2009-2012 yılları arası, İ.B.B Şehir Tiyatroları tarafından Engin Alkan rejisi ile sahnelenmişti. Ben de iki kez izlemiştim...

Ephraim Kishon, Macaristan’ın Budapeşte kentinde, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Ferenc Hoffman adıyla doğdu. II. Dünya Savaşı sırasında çeşitli toplama kamplarına gönderildi. Sobibor kampına nakledilirken kaçtı ve savaşın geri kalanında Slovak bir işçi kisvesi altında saklanarak yaşadı. Savaştan sonra, Yahudi kimliğini gizlemek için soyadını Kishont olarak değiştirip Macaristan'a geri döndü. 1949 yılında bu kez komünist rejimden kaçarak İsrail'e göç etti. Ephraim Kishon adı iltica işlemlerini yapan memur tarafından verildi. 

Yazarın diğer eserlerini ya da yaşantısının farklı bölümlerini aktarmaktansa, geçirdiği sıkıntı ve acı dolu günlerin, tarihe kaydedildiği kısımlarını belirtmeyi daha uygun gördüm. Çünkü ele alacağımız oyunun türü 'komedi'. Bütün bunları yaşamış olan bir yazarın, kaleminden çıkan mizahı merak ettim. Kötü olaylar karşısında çaresiz kalanlar, genelde mizaha başvuruyorlar. Belki çareyi mizahta arıyor, belki de mizahı çare olarak görüyorlar. Mizah, onlar için bir nevi 'arınma' ya da bir çeşit 'meditasyon' oluyor. Tarla Kuşuydu Juliet, bu arınma ve meditasyonu iç içe geçirerek, 'günah çıkaran' bir oyun. Bu cümlenin açılması gerektiğini düşünüyorum.

Günah Çıkarma


Her iki ailenin de (Capulet-Montague) karşı tarafın çocuklarına karşı besledikleri kötü düşüncelerin ortaya dökülmesi,
Romeo ve Juliet'in, birbirleriyle alakalı olan düşüncelerini açıklamaları, 
Yine Romeo ile Juliet'in ayrı ayrı su torbası ile yaptığı konuşmalar,
Rahip'in, seks ile ilgili fikirlerini, kendi yaşamını da dahil ederek anlatması, 
Dadı'nın, Romeo'ya olan aşkını ve Juliet'e olan nefretini dile getirmesi, 
Shakespeare'in, yazdığı oyunlarda çalıntı yaptığını itiraf etmesi vb.
gibi günah çıkarma durumları, sadece Lukretia (kızları) için geçerli değil. Ailesine karşı davranışları ve cinsellik konusundaki analizleri onu 'oyunun en ahlaksız kişisi' gibi gösterse de, günah çıkaracak hiçbir şeyinin olmaması, bu tanımı geçersiz kılıyor. 

İleriye dönük olarak dipnot eklemek istiyorum. Shakespeare'in çalıntı yaptığını söylemesi, bana şunu anımsattı: 'Kishon'da bu metni Shakespeare'den çaldı.' (Biraz daha soyut düşünün) Yazının bütünü size bu yolda bir ışık olacaktır. 

Tarihsel Gerçekler

Shakespeare, Romeo ve Juliet'i 1594 yılında yazmış. Ölüm tarihi ise 1616. Tarla Kuşuydu Juliet ise 1623 yılında dolaşan bir metin. Yani Shakespeare'in ölümünün yedinci yılında. Kishon, 1594'te ölen Romeo ve Juliet'i, 29 sene sonra tekrar karşımıza çıkarmış. Bu metin için 'tekrar' demek yanlış olur. Çünkü Kishon'a göre, Romeo ve Juliet ölecekleri esnada bu dünyayı terk etmeyerek, evlenme yolunu seçmiş ve bir kız çocuğu sahibi olmuş. Shakespeare ise 1616'da ahirete göçmesine rağmen, metnin geçtiği 1623 yılında mezarından çıkıp, olaylara müdahale etmekle görevlendirilmiş.    

Metinde, Shakespeare'in Romeo ve Juliet adlı eserinin haricinde, dört eserinin daha adına, karakterlerine ve bazı kritik noktalarına yer verilmiş. Bunlar; 1603'te yazılan Hamlet, 1604'te kaleme alınan Othello, 1606'da onu takip eden Antonius ile Kleopatra ve 1611'in meyvesi Macbeth. Dikkat ederseniz eserlerin tümü, Romeo ve Juliet'ten sonra yazılmış. Kishon'un metninde bu eserler, Shakespeare'in hayal dünyasından çıkan, gerçekle bir bağlantısı olmayan karakterlerin, (Rahip'in, Romeo'nun ve Juliet'in) ağzından aktarılmış. Üçü de diğer dört eserdeki karakterleri 'biliyor' ve 'tanıyor.' 

Yazarın bu yolu seçişi, sahne üzerindeki karakterlerin yarı hayali yarı gerçek olduğunu kanıtlıyor. Bu durumda ben, Shakespeare'in yarattığı karakterler ve ele aldığı konularla doğumundan 450 yıl sonra bile dünyanın her yerinde oynanmasını, onun son derece 'gerçekçi' oluşuna bağlıyorum. Romeo gibi bir çok koca, Juliet gibi de bir çok kadın, daha genel bir çerçeveden bakarsak Romeo ve Juliet gibi birçok 'çift' görebiliriz. Son cümle aslında yazarın oyun boyunca savunduğu tezin bir bütününü oluşturuyor.  

"Bu gelebilir her kadının, her erkeğin başına,
Adları Romeo ve Juliet'te olsa." (1. Perde sonu)

Metinsel Koşutluklar

Shakespeare'in Romeo ve Juliet metninde vuku bulan birtakım olaylar, Kishon'un, ele aldığımız metninde de gözüme çarptı. Bu koşutlukları yazarın bilinçli olarak yaptığı kanaatindeyim. İlk olarak yaş mevzusuna değinelim. Shakespeare, Juliet'i, Romeo'ya 14 yaşında aşık eder. Kishon'un metninde ise Juliet'in kızı 14 yaşındadır ve yine bu yaşta Shakespeare'e aşık olur. Shakespeare, onu kendine aşık eder savı da yanlış olmaz. Shakespeare'in diğer metinleri ele alındığında ise, Ophelia 14 yaşında kendini göle atarak intihar eder.  

İkinci koşutluk, Romeo ve Juliet'in intiharı seçim yolu. Shakespeare, eserinde, Romeo'ya bir rahipten zehir buldurur. Tarla Kuşuydu Juliet'te ise, zehri her ikisine de Shakespeare verir. Amacı, onun istemi dışında hareket eden ikiliden kurtulmaktır. Aslında oyuna yön veren karakter Shakespeare'dir. İntihar için çözüm yolu aynı olmakla birlikte uygulanış biçimi farklıdır. 

Shakepeare'in komedi türündeki eserlerinde 'kılık değiştirme' başat konumdadır. Kishon'da bu kritere uyarak, Romeo ve Rahip Lorenzo'yu aynı erkeğe, Juliet, Dadı ve Lukretia'yı da aynı kadına oynatmış. Olayları ve geçişleri bu yolla sağlayarak, bir amaç doğrultusunda Shakespeare'den çok uzak kalmakla beraber -ki bir yakınlık kurmak istediğini sanmıyorum- onun tadına varabilen renkli kişilikler yaratmış. 

Yazarın rahip ile ilgili düşünceleri bence çok ilginç. Romeo ve Juliet'teki rahip, aynı zamanda Shakespeare'in yukarıda adı geçen eserlerinde olmayan ama Kishon'a göre olması gereken bir rahip. (Sanki) Bunun üzerine çok şey söylenir ama o bir 'Shakespeare' yazısı olur. Bu nedenle paragrafı burada noktalıyorum.   

Ufak bir not olarak şunu da eklemek isterim ki; Lukretia'nın yere mendil atması, Desdemona'nın mendilini çağrıştırmaktadır.          
  
Kishon'un Kurgusu ve Dili

Oyun 'müzikli' olarak geçiyor. Metinde şarkıların notalarına kadar her şey mevcut. Yazarın oyunu müzikli olarak tasarlamasının bana göre ana amacı, birden fazla karakteri canlandıran oyuncuların rahat kostüm değiştirebilmelerinde gizli. 

Kishon, dil konusunda 'günlük' ile 'güncel' dili ayırıyor ve güncel dili savunduğunu, bunu metnine yedirdiğini vurguluyor. Hale Kuntay'ın çevirisi bu doğrultuda çok başarılı. Kishon, günlük ile günceli sadece dil olarak değil, olaylar çerçevesinde de, kurgusal anlatımda da belirtiyor. Metni okurken 'Hiçbir şey uzun ömürlü olmaz' cümlesinin ekseninde gezindim. Bu cümleyi 'her şey güncelleşir, değişir, tazeliğini korur' anlamında algıladım. Günlük konuşma dili sınırlıdır. Ağzınızdan çıkan kelimeler hemen hemen aynıdır ve bir ilerleme kaydetmez. Kishon, dilinde güncelliği ararken, Tarla Kuşuydu Juliet'i de güncel bir oyun haline getiriyor. 

Metinde, Shakespeare'in Hamlet'indeki ünlü "Var olmak mı yoksa yok olmak mı? İşte bütün mesele bu." repliğini Shakespeare'e söyleyen Romeo. Bence Romeo burada bir anlamda kendi çelişkisini ortaya koyuyor. Onları öldüren Shakespeare ile yaşatan Kishon arasında kalmışlığını haykırıyor. "Ölse miydim? Yaşasa mıydım?" sorusuna cevap arıyor. Metnin geneline bakılırsa da pek haksız sayılmam gibi geliyor.  

Teknik bölüme geçmeden önce son olarak oyunun biçimine bakalım. Oyuncular (metinde de açıkça ifade edildiği üzere) seyirciler ile konuşuyor, peruklarını takıp, çıkarıyor, 'tiyatro idaresinden buldum' gibi bunun bir oyun olduğunu betimleyen tavırlarda bulunuyorlar. Yazar bu biçimi, oyundaki 'ayna' metaforuyla yapıyor. Juliet'in tuvalet masasında bir ayna var, daha doğrusu aynanın sadece çerçeve kısmı bulunmakta, içi boş. Ayna, seyirci ve oyuncu arasındaki bağın çıkış noktası. Aynada sadece kendi yüzünüzü görürsünüz ve bu yanıltıcı olabilir. Gerçeği aramak ve 'var olmak' için aynanın 'yok olması' gerekir. 

"Aslını isterseniz duymak eğer,
Çıplak gerçeğe verdikçe değer, 
Seyirci burada bulmalı kendini,
Duymalı kendi vicdanının sesini,
Ha arasında oturmuş seyircinin,
Ha aynada görmüş çirkinliği içinin, 
Maksadım kesmeden burada sözümü,
Dışa vurmak insanların iç yüzünü." (2. Perde syf.55)

Ferdi Dalkılıç'ın Rejisi

Reji, metnin 'yoruma ve açılabilirliğe müsait' oluşu gibi, esnekliğe elverişli. Metnin biraz oyuncu odaklı kılıflandırılması, rejinin de oyunculara serbest haklar tanımasını sağlamış. Bu iki cümleden anlaşılıyor ki, rejisör metni iyi anlamış ve bu doğrultuda yorumlamış. Oyunun Grotesk biçimde sahnelenmesi, Shakespeare dönemi oyunculuğuyla uyum sağlamış. Kishon'un güncellikten neyi kastettiğini çok iyi anlayan rejisör, hem oyunun komedisini artıracak hem de belirli bir amaca hizmet edecek ufak dokunuşlar gerçekleştirmiş. (Sürprizi kaçmasın diye yazmıyorum) 

Devlet Tiyatrosu'nun resmi sitesindeki fotoğrafları incelediğimde, iskelet ellerin sahne altından çıktığını gördüm. Oyunun oynandığı Üsküdar Tekel Sahnesi'nde ise yandan çıkıyor. Elbette bu sahnenin elverişsizliğinden kaynaklı. Dalkılıç, oyunda bir 'zamansızlık' ve 'mekansızlık' oluşturmuş. Metinde 1623-Verona yazmasına rağmen, "bu oyun her yerde ve her zamanda geçebilir" sloganını ön plana çıkarmış. Burada durup, zaman ve mekan kavramına 'dekor' başlığı altında değinelim.    

Yaratım: Dekor, Kostüm, Işık, Müzik  

Dekor tasarımı Gözde Yavuz imzalı. Kishon'un dekor tasarımı ile ilgili açıklamalarında "tarihsel bir iddiada bulunulmamalı" ifadesine rastlanıyor. Oyun da bu iddiayı savunuyor. Saatin adet ibreden oluşması, birden on ikiye, on ikiden bire giderek,iç içe geçerek hareket etmesi, ve bu hareket Shakespeare'in geldiği sahnelerde yaşanması, 7 yıl öncesi ve sonrası kavramını mümkün kılmış. Saatin her iki yanında bulunan melek kanatları da Shakespeare'in bir 'ölü' olduğunu simgelemiş. Rahip'in örümcek biçimli oturacı, 'insanlar yaşlandıkça çocuklaşır' cümlesini akıllara getirmiş. 

Yatak tasarımı (bilhassa baş ve ayak uçları), normal boyutundan büyük mikrofon patlıcan ve su torbası ile rejinin grotesk yapısına destek sağlamış. Yatak baş uçlarındaki iki -yanılmıyorsam baykuş-tan birinin zayıf, diğerinin ise şişman hali, Romeo ve Juliet ile özdeşleşmiş. Tabutun arkasındaki çimenlik, üstündeki ölüm işareti olan kuru kafa ve içinin yazılı sayfalarla dolu oluşu, Shakespeare'in 'estetik' yönüne pek güzel yakışmış. Burada bir parantez açıp Ferdi Dalkılıç'ı ayrıca kutlamak istiyorum. Metinde Shakespeare karakterinin oyuna giriş, çıkışları bir tabut yoluyla değil, fırın ve gizli bölme sayesinde hayat buluyor. Tabut fikrinin Dalkılıç-Yavuz ortaklığının bir ürünü olduğu kanısındayım. 

Not: Kuru kafayı ilk başta Hamlet'e bir atıf olarak düşünmüştüm. Sonra yanıldığımı anladım. 

Kostüm tasarımı, Shakespeare karakterinin üzerinden ve ayaklarından sarkan toprak, yaprak parçalarıyla, yazarın belirttiği gibi Shakespeare stiline uyumluluğu ve bir yandan çağdan ayrılmamasıyla, Lukretia'nın asi ve sert kişiliğinin, kostümündeki yaka kesimlerinin 'sivri'liğiyle, Dadı'nın renkli kişiliğinin renk tercihlemeleri ve tonlamalarıyla,  son derece özenli, şık ve estetik. Ceren Karahan'a alkış.

Işık tasarımı, ahiret ile yaşam arasındaki git-gellerin hissedildiği anlardaki yansımasıyla, eko sahnesindeki kesintili izdüşümü ile olması gereken cinsten. (Işık: Şükrü Kırımoğlu) Müziklerin güfte olarak pek bir şey ifade ettiğini sanmıyorum. Besteleri iyi ama eksik. Hem içinde bulunduğumuz çağı, hem de Shakespeare çağını yansıtmıyor. Bugünün daha ağır bastığını söylüyor kulaklarım. (Müzik: Gürkan Çakıcı)

Oyunculuklar 
(Bengisu Gürbüzer Doğru, Doğan Doğru, Can Ali Çalışandemir)

Her üç oyuncu da çok çok başarılı idi. Beden dilleri, vurgulamaları, tonlamaları, enerjileri ile seyirciye keyifli dakikalar yaşattılar. İzlemekten büyük haz aldım. Umarım yolum Konya'ya düşer de kendilerini yine seyretme şansını yakalarım. Uyum içinde çalışan bir ekiple karşılaştığım için de ayrıca memnunum. Emeği geçen herkese teşekkür eder, alkışlarının bol olmasını dilerim...

Öten TARLA KUŞUYDU...


Notlar: 
Oyun 1 saat  50 dakika / 2 perdedir.
Fotoğraflar bana aittir.

Kaynak
Oyun Metni (Tarla Kuşuydu Juliet)
Vikipedia




Ege KÜÇÜKKİPER


1 yorum:

  1. Dikkat!

    Hiçbir akademisyenin yazamayacağı insan sıcaklığındaki bu yazıyı tekrar tekrar okuyunuz!

    Bulunmaz

    YanıtlaSil