26 Mayıs 2015 Salı

Kısa Programlı Bir Oyun: 'Hamlet Makinesi' (İstanbul DT)



Heiner Müller'in 1977'de yazdığı 'Hamlet Makinesi', Ayşe Emel Mesci rejisiyle İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahneleniyor. 'Bernarda Alba'nın Evi' ve 'Kerbela' gibi yapımlarla yeteri kadar kendini tekrarlayan Ayşe Emel Mesci'yi, daha önce Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmemiş, çağdaş bir oyunun rejisörü olarak görmek şaşırtıcı. Fakat oyun bitiminde edindiğim izlenimler hiç şaşırtıcı değil. Bu son cümleyi, metnin yardımıyla ele alarak, mümkün olduğu kadar açalım. Lakin önce yazara değinelim. Heiner Müller, Brecht sonrası diyaletikçi tiyatronun temsilcilerinden biri. Oyunları başlıca üç kategoride toplanmış. Üretim araçları ile toplumcu düzenin kurulması ve bu bilincin gelişmesi sorunlarını işleyen oyunları ilk kısmı, antik çağ konuları ile kişilerini ele alarak genel siyasi ve felsefi sorunların mitolojik edebi malzeme içinde yeniden işleyen oyunları ikinci kısmı, Alman tarihi üstünde odaklaşan oyunları ise üçüncü kısmı meydana getirmiş. (Oyunları: Traktör-1955, Ücret Düşürücü-1957, Dünyayı Sarsan On Gün-1957, Köylüler-1964, Herakles-1966, Almanya Berlin'de Öldü-1971, Medea Malzemesi-1983) Şiddet ve fantazinin siyasal kolajlarını oluşturmuş. Hamlet Makinesi tam da böyle bir oyun...  

  

Üç Düşünce 

Tarih sadece bir barbarlığın tarihi idi. 
Tiyatrosu, mitsel, yazınsal ve tarihsel idi. 
Bütün kurbanların yeniden belirdiği bir kıyamet tablosu idi.
(Heiner Müller)

Heiner Müller'in düşüncelerinin, yazının bütününe yardımcı olacağını hissettiğim için yayınlama gereği duydum. Çünkü Hamlet Makinesi bu üç düşüncenin de kendine yer bulduğu bir metin.



Heiner Müller'in Post-Modern Bilinci

Heiner Müller, oyunu episodlar halinde yazmış. Ben de her bölümü ayrı ayrı yorumlayarak işe girişeceğim ve metnin sonucunu tartışacağım. O halde başlayayım. Yazar ilk bölüme 'Aile Albümü' adını vermiş. Albüm kapağına Hamlet, onun babası, annesi ve amcasının fotoğraflarını koymuş. Salt olarak iktidardaki herkese karşı oluşunu, Hamlet'in babası için sarf ettiği cümlelerle açıkça belirtmiş. (Bu durum ailenin diğer üyeleri için de geçerli  
lakin onların 'karşı' tarafta oluşları, okuyucu/izleyici için bir sürpriz niteliğinde değil) 

Üzerinde durulması gereken şey 'baba' figürü. Shakespeare'in metninde baba, iktidara geçmek için onu kulağından zehirleyip, ölümüne yol açan kardeşinden intikamını alması için Hamlet'e bir ruh olarak gözükür. Yani işin bir de 'ruhsal' yönü vardır. Heiner Müller, iktidar kelimesinin etrafında gezinirken, ruh ve duyguyu hesaba katmayıp, sadece neticeye kilitlenmiş. Yazarın bunu bilinçli olarak yaptığını düşünüyorum. Tam da buradan hareketle, oyunun ismine değinerek, bir makinenin duygudan yoksun olacağını hatırlıyorum. Günümüz iktidarı kendi sistemini baba kisvesi altında sürdürürken, duygularına gem vurup, bir makine edasıyla ilerleyişini(!) sürdürüyor. Yazar da, 'bir makine olmak istiyorum' repliğini baz alarak, ilerleyişin ancak bu ve benzeri biçimlerde mümkün olabileceğini savunuyor. 

Heiner Müller, dört kişilik bir aile ile yola çıkmış fakat yolda başkalarının/tanıdıkların da fotoğraflarını çekerek, albümün içine parça parça eklemiş. Eklenenlerden biri, bir nevi aile dostu olan Ophelia. Ophelia'nın aile albümüne girişi neyi ifade ediyor? Ölü evinden bir anıyı mı yoksa öldürülen bir kurbanın masum portresini mi? Metinden bu çıkarımı yapmak hayli güç. Fakat ölümünde Hamlet'in dolaylı bir etkisi olduğu da kesin. Bir diğer karakter, III. Richard. Richard, bir Prens'i öldürdüğü için pişman. Yazar, Richard'ı, Hamlet'in Danimarka Prens'i olduğunu hesaba katarak albümün içerisine dahil etmiş. (Sanki) Ophelia ve Richard hakkında yazdıklarım, onların aile albümünde yer almaları, yazarın yukarıda değinmiş olduğum üçüncü düşüncesini geçerli kılabilir. Heiner Müller, bu ilk bölümde katillerin doğuşlarına, yükselişlerine ve katlettiklerine, 'doğurganlık' ile 'anne' olgularından seslenmiş. Bana kalırsa biraz abartmış... 

İkinci bölümün adı 'Kadınların Avrupası'. Yazar, bu bölümde sadece Ophelia'ya yer vermiş fakat Ophelia üzerinden tüm Avrupa'ya seslenerek, evrensel bir dil yakalamaya çalışmış. Heiner Müller, metnin genelinde oldukça karamsar bir yapıya sahip. Ophelia'yı bir nevi 'Avrupa'nın Fahişesi' sıfatıyla tanımlayarak, ilk bölümde aktardığı gibi, yaşananları bir kadının rahmine bağlamış. 'Anne' olgusundan çözümlenen 'tek kadın-tek eş' durumu, yerini 'çok erkek-çok eş' durumuna bırakarak, -ki anne-amca evliliği buna zemin hazırlıyor- 'karma'nın yarattığı karmaşıklığa atıfta bulunmuş. Ophelia'nın yüreğini bir saat olarak tasvir eden yazar, saati durdurmaktan ziyade, söküp attırmış. Yani bir daha çalışabilme ihtimalini yok sayarak, çözüm yolunu kendince rahatlatmış. Bu bölümde Ophelia kendini 'ırmağın bağrında tutamadığı kadın' olarak özetlemiş. Bana göre bu doğa tarafından bir 'istenmeme' ve 'hayata geri döndürme' hali. Başka bir deyişle, doğanın isteğine, yazarın karşı gelişi. Müller'in, tasvip etmediği 'doğurganlık' özelliğini düşündüğümde, doğanın doğurganlığına da bu şekilde yaklaşmış oluşunu yadırgamadım. Benim için doğadaki her şey doğaldır. Fakat yazara göre doğallık, doğal olarak terk edilmesi gereken bir eylem.               

Üçüncü bölüm 'Scherzo' (Ölüler Üniversitesi) başlığını taşıyor. Heiner Müller, ölü düşünürler aracılığıyla, Hamlet'in önüne kitaplar sıralamış. Kitapların Avrupa tarihini anlattığı kanısındayım. "Tarihini bilmeyen, tarihi ile başa çıkamaz." Bir önceki bölümde bahsettiğim 'saat' metaforu, bu kısımda kendini daha açık ifade etmiş. Bunu Ophelia'nın "Kalbimi mi yemek istiyorsun Hamlet?" repliğinden anlıyorum. Yazara göre, Hamlet zamanı 'durdurmak' niyetinde. Ophelia ise söküp atmak. Biri, ilerde devamlılığı olabilecek türde iken, diğeri tekerrüre kapalı. Müller'in matematiği şöyle: Eğer zaman durursa (Ophelia kalbini yedirip, ölürse) rahim dikilecek, rahim dikildiği takdirde, doğum olmayacak ve tarihin yazılmamış beyaz sayfaları kana bulanmayacak. Lakin bu durumda insanlık soyu da tükenecek. Doğanın emri, demiri kesmeye çalışırken, insan engeline takılı kalacak. Bu bana çözümü olan bir matematik denklemi gibi gelmedi. Bilinmeyeni çok fazla. Yazar da böyle düşünmüş olacak ki başka bir denklem yaratarak, bir B planı oluşturmuş. Bu plan, Hamlet'in kadın olması ile ilintili. Yani kadın doğumu engellenemiyorsa, erkek, erkeklik işlevini yitirmeli ve bu sayede bir çözüm kapısı aralanmalı. Her iki denklemde basit ama aykırı...      

'Budapeşte Salgını' metnin dördüncü bölümü. Yazarın kullandığı tekniğin, (metnin tümüne hakim olmakla birlikte) kendini en fazla açığa çıkardığı bölüm, şimdi hakkında birkaç şey söyleyeceğim dördüncü kısım. Metin, "Ben Hamlet idim" repliğiyle başlayıp, öncesi ve sonrası hakkında bir belirsizlik sunmuş. Bu kısımda ise, belirsizlik nispeten ortadan kalkarak, Hamlet, Hamlet'i oynayan oyuncuya dönüşmüş. Yazar, sıradan bir vatandaşa / oyuncuya, tiyatro sahnesinden düşüncelerini anlatma imkanı sağlamış. Devrimin ön plana çıktığı bu bölümde, taraf olmanın önemi vurgulanmış. Müller, karakterin Hamlet yönü ile (bir taraf) oyuncu yönünü (diğer taraf) aynı potada eriterek, her iki tarafın da birlik ve beraberliğine ihtiyaç duyulduğundan söz etmiş. Bu iki farklı 'kendine (içine) bakma' yöntemiyle karaktere empati kültürünü aşılamış. "Çalışma saatlerinde trafik kurallarını" hiçe sayarak, düzeni ancak bir düzensizlikle alt etmenin formülünü oluşturmuş. Kapitalizmin bu işte ki parmağını göstererek, Marx, Mao ve Lenin'in altını çizmiş. Buradaki can alıcı nokta, yazarın kendi fotoğrafını, Hamlet'i oynayan oyuncuya yırttırması. Oyuncu, fotoğrafı yırtarken şöyle diyor: "Mühürlenmiş etimi açmaya çalışıyorum." Etin açılması, fotoğrafın yırtılmasıyla doğru orantılı. Bu durumda engel, yazar mı? Yoksa düşünce mi? Raskolnikov'un da kafası karışık idi...

'Derin Deniz' metnin son bölümü. Bu bölüm kısa olduğu kadar etkili. Ophelia, Elektra olmuş vaziyette. Elektra, 'gerçek kişiliği değiştirecek hayal kahramanı' demek. Aynı zamanda 'parlayan dişi' anlamını da taşıyor. Yazarın, son önerisi, şimdiye kadar yaptığı önerilerin hepsinden daha tutarlı. Metnin geneli karamsar bir yapıya sahip demiştim. Burada, denizin derinliklerinde, biraz umut belirmiş. Değişim için 'hayal' şarttır. Yazar bu hayali Ophelia'ya (Elektra'ya) sindirerek, onu kefen ile kuşatmış. Elektra parlaklığını yitirerek, kahramanlığını bir kenara bırakmış. 

Bir de Yunan mitolojisinde ki Elektra var. Yazının başında verdiğim üç düşünceden 'mitsellik' burada baş göstermiş. Hikaye kısaca şöyle: Elektra, babası Agemennon öldürüldüğünde, kardeşini uzaklaştırarak yaşamını kurtarır. Kardeşi döndüğünde, annesi ile sevgilisinin öldürülmesinde Elektra'ya yardım eder. Hamlet'i bilenler, aradaki koşutluğu mutlaka kuracaklardır. Bu koşutluk, yazarın asal olarak, Elektra'nın mitsel anlamı üzerinde durduğunu söylüyor. Bu da yukarıdaki üç düşüncenin ikincisine kaynak sunuyor. 

Bir Metot Bir İsim

Heiner Müller, bütünlüğü kaybolmuş, yerinden edilmiş anlam parçalarını, kırılıp dağılmış bağlamları bir kolaj olarak birbirine eklemiş. Metni, bir filmin fragmanından farksız olarak biçimlendirmiş. Sözle anlatılamayacak şeyleri, mizansenle kotararak, sözün acizliğini vurgulamış. Yabancılaştırma örnekleri ile dolu, Brechtvari bir metin yaratmış. 

Hamlet, eyleme geçememesiyle bilinen bir oyun kişisi. Müller'in düşüncesi de 'eylemsizliğin' getirdi sonuçlar üzerine kurulu. Yazarın bu nedenle metnin adı için Hamlet'i seçtiğini düşünüyorum.  
             

Makinenin Çarkları

Rejisör Ayşe Emel Mesci'nin oyunun son bölümünde yapılandırdığı 'derin deniz' konseptini çok başarılı buldum. Ophelia'ya, bir fotoğraf makinesinin yardımıyla 'gözlemleyen', 'belgeleyen' ve 'kanıtlayan' kimliklerini yüklemesi, yazarın Ophelia ile ilgili düşündüklerine uyum göstermiş. Üzgünüm ama rejinin yalnızca iki küçük dokunuşunun oyuna güç kazandırıp, estetik bir zeminde temellendiği kanaatindeyim. Fondaki görüntüler, oyunu görsel açıdan bugüne çekmekte son derece uzak durmuş. Bence Mesci'nin makinesi, bir sis makinesinin içerisine hapsolarak, dumandan boğulmuş. Oyun, Gezi'ye birtakım göndermeler yaparak kendini sınırlayıp, düne kilitli kalmış. Oysa metin orijinal haliyle bugün için çok şey söylemekte. Kalabalık 'kuru' sıfatını hak etmekle birlikte, gereksizliğini ilan etmiş. Müller'ın 'üretim'den kast ettiği şey, kaynak/bileme makinesi şeklinde algılanarak, tüm anlam köreltilmiş. Anlatıcının, yabancılaştırmaya ve Brechtyen bir tekniğe hizmet ettiği fikri sınıfta kalmış. Hakan Meriçliler'in purosu ise Brecht'e/Müller'a bir selam çakmış (mı?) 

Efter Tunç'un dekor tasarımının zeminini yapılandıran demir mazgalların açılır-kapanır özelliği, soğuk savaşı ve 'yeraltı'nı başarıyla tasvir etmiş. Aksesuarların standart boyutlarından büyük oluşları, grotesk yapıya katkı sağlamış. Ayşegül Alev, kostümlerde belli bir amaç güderek, (özellikle Gertrude'un kostümü) hem renk, hem de onlara yüklediği anlamlarla tasarımının zirvesine ulaşmış. Yakup Çartık'ın beni bu oyunda hayal kırıklığına uğrattığını söylemeden geçemem. Işık oyunları, getiriden çok götürüye neden olmuş. Bir makine karanlıkta da çalışır. Okay Temiz'in müziği ise eski ile yeninin (modernin) biraraya gelmesinin yeterli bir örneği. 

Hamlet Makinesi, çamaşırı bembeyaz çıkaramamış, üzerindeki kirleri tırnakla kazımaya uğraşan, sularını yere damlatmadan, ipteki yerini sayısız mandalla tutturmaya çalışan kısa programlı bir oyun. Aklımda kalanlar, Hakan Meriçliler, Neriman Uğur ve Elif Nutku. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim...      


Notlar: 
Oyun 1 saat / Tek perdedir.
Fotoğraf bana aittir.

Kaynaklar

Oyun metni (Hamlet Makinesi)
Vikipedia 
Tiyatro Adamları Sözlüğü

Ege KÜÇÜKKİPER

2 yorum:

  1. Merhaba,

    Hızla, hem de şimşek hızıyla kendini inşa eden genç ve dinamik bir yazarla düşünsel pazarlık etmek isteyenlerin sadece bu yazıyı değil, bütün Ege Küçükkiper yazılarını okumasını öneririm...

    Bulunmaz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,

      Eksik olmayın... Uzun yazıları okumak sabır istiyor :)) Teşekkür ederim...

      Sil