11 Haziran 2015 Perşembe

Bir Dönem ŞOVU: 'İstibdat Kumpanyası' (Tiyatro İstanbul)



Uğur Saatçi'nin 2008 yılında '3. Mitos Boyut Oyun Yazma Yarışması'nda dereceye giren oyunu 'İstibdat Kumpanyası', 2009-10 sezonunda Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmesinin ardından, bu sezon Tiyatro İstanbul prodüksiyonu olarak izleyicisiyle buluştu. Her iki yapımın da rejisörü Barış Erdenk. Aynı oyunu defalarca sahnelemek onun işi. Barış Erdenk imzalı üç oyun izledim. Üçünü de beğenmedim. İstibdat Kumpanyası bunlardan biri. Oyun aynı zamanda beni bir başka Erdenk rejisi ile karşı karşıya getirmeme özelliğini de taşıyor. Uğur Saatçi'nin 'Yeşilçam' adlı oyununu Ankara Devlet Tiyatrosu bu yıl Barış Erdenk rejisi ile sahneledi. Tahminim Saatçi-Erdenk ortaklığının süreceği yönünde. Belli ki yazar, rejisörden memnun. Memnuniyetinin artmasını dilerim...       


Saatçi'nin Kumpanyası

Uğur Saatçi 1986 doğumlu genç bir yazar. Dokuz Eylül Üniversitesi, 'Dramatik Yazarlık Bölümü'nden mezun. Yukarıda bahsettiğim iki eserinin haricinde yine Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiş olan 'Bu da Geçer Ya Hu' isimli oyunu mevcut. 'Diğerleri Uyurken' ve 'Demokrasi Çıkmazı' adlı kısa eserleriyle 'Suat Taşer Sahnelenmeye Değer Oyun Ödülü'nün de sahibi. Ankara'da iken Yeşilçam'a denk geldim fakat programımda yer vermedim. İstibdat Kumpanyası'nı ise bundan iki sene evvel Şehir Tiyatroları'nın 31 senedir düzenlediği 'Genç Günler' kapsamında bir üniversite topluluğundan izledim. ÇOK başarılı idi. O topluluktan biri şu an bir televizyon dizisinde başrol oynuyor. Gençleri seyretmekte yarar var...

İstibdat Kumpanyası, 1876 senesinde, II. Abdülhamid'in tahta çıktığı dönemde geçiyor. 'İstibdat'ın kelime anlamı 'baskı yönetimi'. II. Abdülhamid burnunun uzun olmasıyla bilinen ve bunun dile getirilmesinden hiç hoşlanmayan bir padişah. Edmond Rostand'ın kaleme aldığı klasikler arasına girmiş Cyrano de Bergerac da öyle. Saatçi, bu benzerlikten faydalanarak, Abdülhamit devrinde, bir tiyatro topluluğuna Cyrano de Bergerac'ı oynatarak, hem sansürcü zihniyeti eleştirmiş hem de ufak tefek nedenlerle (söz gelimi bir burunla) 'keyfi' yaptırımların, sanatçı üzerindeki denetimine parmak basmış. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki Cyrano de Bergerac sadece bir oyun karakteri olmanın çok ötesinde, 1619-1655 yılları arasında yaşamış bir oyun yazarı.  

Saatçi'nin eserinde, o dönemde sarayda tiyatronun olduğu sonucunu çıkarmak da mümkün. Buradan hareketle, tiyatronun kurulum aşamalarına bir bakalım. İstibdat Kumpanyasının oyuncuları amatör, rejisörü ise yabancı. Yani 'kurulmuş' bir kumpanya. Her ne kadar oyunun ana teması 'sansür' olsa da, bence en önemli meselesi bu. Zaten oyun da bu mesele ile açılıyor. Bir nevi bize miras kalan şeylerin 'yabancı etkisi' ve 'sansür' olduğunu söylüyor. Tahminimce yazar esas söylemek istediğini, seyirciye tam anlamıyla aktarabilmek için, oyununu özelde birey, genelde toplum üzerindeki baskı ile sınırlamış. Eser, 'bizim' eserimiz. Toplumsal ve güncel. Lakin evrensel olduğunu kanaatinde değilim...

Uğur Saatçi, oyunu 'komedi' formunda sunmuş. Bu durum seyircinin her zaman komedi formu içerisine yedirilmiş mesajı daha net alması ve baskının, sansürün, keyfi yaptırımların uygulayıcısı olan kişinin komik durumda gözükmesi açısından son derece olumlu ve amacına uygun. Tüm bunlarla birlikte İstibdat Kumpanyası kısır, açılmaya kapalı, noktaları konmuş ve nereye kadar inip, çıkacağı belirlenmiş bir metin. Bu nedenden dolayı metnin bazı yerleri (prova aşamaları) fazla uzun. Kısacası 'yeni' bir metin değil. Çok önceden beri anlatılagelmiş bir hikayenin, kişi ve olaylar bazında değişimiyle tekrar ısıtılması durumu. Bu tarz eserlerde yeniliği yapacak olan kişi rejisör. O halde rejiye değinelim...          


Teknik Bölüm

Rejisörün metnin içeriğini anladığı kesin. Lakin uygulayış biçimi bana göre yanlış. Oyunu bir 'oyuncu oyunu'na indirgemesi affedilemez. İstibdat Kumpanyası rejisi benim için bir 'şov'dan ibaret. Önemli, oyuna hizmet eden ve özel bir dokunuştan yoksun. Barış Erdenk, oyun broşüründe şöyle demiş: "Oyunu sahneleme fikri ilk kez ortaya çıktığında hem benim açımdan hem de oyuncular açısından içine düşülecek ilk tehlike komikleşme olgusu idi. Oyun ancak iki şekilde bir iddia taşıyabilirdi. İlki basit ve akla ilk gelen şekliyle, cinsel imalardan beslenen komikleşme tehlikesinin giderilmesi, ikincisi ise bütün unsurlarıyla oyunun ana aksiyonuna hizmet eden birbirini besleyen, birbirinin enerjisinden beslenerek gerçek bir ruh kazanan oyuncular topluluğunun oluşmasıydı."  Bu vaziyete göre rejisör, ikinci kısmı esas almanın doğruluğuna inanmış. İnanmak başarmanın yarısıdır. Yarıda kalmış... 

Oyun, 'Trabzon versiyonu' ile aynı dekora ve aynı kostüme sahip. Çünkü dekor ve kostüm tasarımcıları da aynı kişiler. Aytuğ Dereli'nin dekoru, dönemi yansıtacak derme-çatma, (iki kalas bir heves) yapıya elverişli. Mediha Yavuz'un kostümleri, 'yabancılar'ın, oyuncuların ve Paşanın ayrımını gruplandıran türden. Diğer versiyonda karışlaştığımız müzik tasarımcısı Engin Bayrak'ın müzikleri, Orhan Enes Kuzu'nun düzenlemeleriyle harikulade bir boyutta. Oyunu izlenilir kılan yegane öğe. Sibel Erdenk koreografi konusunda tam bir usta. Şimdiye kadar beni yanıltmadı. Işık tasarımcısı yok. Tesirin yetersiz olmasının nedenlerinden biri. Bu oyun için gerekli olduğuna inanıyorum. 

Oyunculuklar   

Erşan Utku Ölmez oyunun en tecrübelisi. Trabzon versiyonunun gediklisi. Onur Buldu ve Aylin Kontente 'Güldür Güldür'ün fazla etkisinde. Sabri Özmener ve Uğur Bilgin dengeli oyunculuklarıyla durumu kotaranlardan. Serhat Barış, ince sesli ve ağırlığını koyamayan bir paşa. İlknur Güneş, Fransız aksanında seyircinin anlamasını kolaylaştırmaktan çok zorlaştıran bir nitelikte. Aynı ay içerisinde iki farklı oyunda izlediğim Levent Üzümcü ise burada bir hayal kırıklığı. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını temenni ederim.

Beğenmediğim oyunları yazmama gibi bir huyum yok. Bu oyun için bu uzunlukta (bana göre çok kısa) bir yazı kâfi. Uzun yazılarda görüşmek niyeti ile. Oyundan çıktığımda şöyle dedim: "Hepsi bu mu?" Sonra da kendi sorumu kendim cevapladım: "E daha ne olsun!"

Böyle bir oyun tiyatroya iyilik değildir...


Notlar
Oyun 2 saat 30 dakika / 2 perdedir.
Fotoğraf bana aittir.

Kaynak
Oyun metni (İstibdat Kumpanyası)
DT oyun broşürü.  



Ege KÜÇÜKKİPER


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder