24 Haziran 2015 Çarşamba

'Paşa Paşa Tiyatro Yahut Ahmet Vefik Paşa' (İstanbul DT)


Gökhan Erarslan'ın 2012 yılında yazdığı 'Paşa Paşa Tiyatro Yahut Ahmet Vefik Paşa' İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda oynamaktan çok, yaptığı turnelerle verimli bir sezon geçirdi. Bir nevi tiyatro her şeye rağmen her yere gitti. Gidenler gördüklerini internete taşıdı. Ben de merak edip oyun hakkında yapılan seyirci yorumlarını okudum. Olumsuz bir yoruma rastlamadım. Herkese paşa paşa beğenmişti. Ben paşaları pek sevmem. Paşaların paşasını hiç sevmem. Hele ki sorgusuz sualsiz kabul edip, paşa paşa beğenmeyi kendime bir hakaret sayarım. 'Paşa paşa' tabiri bana mecburiyeti çağrıştırır. Zorlamaları bünyem kaldırmıyor. Bu oyunu da kaldırmadı. Dört gün evvel aynı yazarın bir başka oyununu (Vakti Geldi) değerlendirmiştim. İki oyun birbirinden elbette farklı lakin benim beğenmeyişimin yazarla uzak bir ilgisi var. Yakın ilgiyi oyunun rejisörü Mutlu Güney kuruyor.  

Gökhan Erarslan 1982 doğumlu genç bir kalem. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık ve Dramaturji Ana Sanat Dalı'ndan mezun. 'Yeni Metin Yeni Tiyatro' projelerinde yer almış ve British Council-Oyun Yaz projesine seçilip, yazarlık atölyelerinde bulunmuş, üretken bir yazar. 2013 yılında kurulan Gusto Tiyatro'nun kurucularından biri. Sonbaharı Beklerken (SAKM'nde sahnelendi)Aldatma Sanatına Giriş (Gusto Tiyatro'da sahnelendi)Vakti Geldi (İBBŞT'nda sahneleniyor)Market (SAKM'nde sahneleniyor), Cahide Sonku Müzikali (Provada) ve Mucizeler Sirki Sisler Ülkesinde (çocuk oyunu) adlı oyunların sahibi. 

Oyun 1879'da, yani II. Abdülhamid'in saltanatını sürdürdüğü yılda geçiyor. Bu taraftan bakılacak olursa tiyatronun önündeki engel padişah gibi duruyor. Gökhan Erarslan'ın metninde, dışarıdan gelebilecek olan tehlike padişah olarak algılanmıyor. Böyle algılanmaması metnin avantajlarından biri olmakla birlikte, bu konu hakkında yazılmış diğer oyunlara göre olan farklılığını ortaya koyabilmesi açısından da iyi. Metin, tiyatroya evet ve hayır diyenler şeklinde iki gruba ayrılıyor (sanki) Ayrımın bu hali güçlerin bir dengesini oluşturmaya daha elverişli. Çünkü karşıt grubun içinde bir padişah yok. 'Paşalar ve halk arası bir müsabaka' tanımı, metnin zorlama ve baskı yollu ifadesini, tarafların büyük bir güçten (padişahtan) yoksun oluşu ile bir nebze kırmış. Böylece isteksizlik, yerini isteyişe bırakmış. 'Dinledin, gördün şimdi de yap' mantığı anlam kazanmış. Bu kazanç, metne bir artı daha getirmiş. Keşke hep böyle gitse...

Devlet-halk ilişkisi, dalkavukluk sanatı ve makam-mevki hırsı, metnin alt katmanlarında. Eser, tiyatronun bir sanat olarak görülmeyişi ve iktidar için bir anlam ifade etmeyişi meselelerini bünyesinde barındırmasıyla günümüz derdine ortak. Bu ortaklığı bozacak girişimin cesaret, disiplin ve mücadele ile mümkün olabileceğinin de bilincinde.  


Paşa Paşa Tiyatro, Haldun Taner'in 'Sersem Kocanın Kurnaz Karısı' isimli yapıtı ile çok benzer. Bu dosya daha önce açılmıştı. Metinlerden birinin açık, diğerinin kapalı biçimde yazıldığı ortaya konmuştu. Benim üzerinde duracağım nokta iki eserin karşılaştırılmasından ziyade, elimizde var olan bir metnin, biçim değiştirerek yeni bir formla neden sunulduğu yönünde. Çok ilginçtir ki bu bir zincir. Zincirin ilk halkası Moliere. Moliere'in 'George Dandin veya Bir Koca Nasıl Rezil Edilir?' oyunu, Haldun Taner'i 'Sersem Kocanın Kurnaz Karısı'na doğru sürükleyip ikinci halkayı oluşturmasına zemin hazırlarken, 'Paşa Paşa Tiyatro Yahut Ahmet Vefik Paşa' ile Gökhan Erarslan son (?) halkayı geçirmiş. İşlerin bu kadarla sınırlı olduğunu düşündüğümde yanıldığımı anlamam gecikmedi. İsimlerde de bir benzerliğin söz konusu olduğunun farkına vardım. Oyunlardan ilki size iki seçenek sunuyor. Ya George Dandin ya da bir kocanın rezil edilişi. Aynı vaziyet, eleştirisini kaleme aldığım oyun için de geçerli. Ya paşa paşa tiyatro ya da Ahmet Vefik Paşa. Her ikisinde de bir tercih olduğu açık. Haldun Taner'in eseri ise adında 'koca' kelimesine yer verişi ile kendinden öncekini destekler türde. İçeriğine baktığınız zaman yine bir seçim ön planda. Sersem bir koca mı yoksa kurnaz olan karısı mı? Tüm bunlar, yazarın 'beslenerek' gelişinin bir emsali. Lakin bu besleniş hep protein dolu. Karbonhidrat yok. Olmadığı için de enerjisi yerinde değil. Zayıf ve güçsüz. Oyunun güçsüz tarafı ana merkezde rejisör ile ilintili. O halde rejiye değinelim...

Mutlu Güney'in oyuna hizmet eden herhangi bir dokunuşunu göremedim. Metnin getirilerinin onun için yettiğini anladım. Reji, geçmiş ile bağ kurucu. Son, aslında baş. Yani olacaklar bir görüntü 'huzmesi' ile 'net'. Bu netliğin içerisinde ilerlemek kolay. Lakin oyuncu konusunda tutunduğu tavır dikkatimi çekti. Oyunda, yaşı ilerlemiş ve sahnede daha önce izlemediğim, yıllarını bu işe vermiş çok değerli Devlet Tiyatrosu sanatçılarını seyretme fırsatı buldum. Bu onlar ve seyirci adına iyi ama kapıda bekleyen onlarca genç için kötü. Bu yüzden Mutlu Güney'in tavrının yararı konusunda şüphelerim var. 

Medina Yavuz Almaç'ın dekor tasarımı, 'iki kalas bir heves' havasına çok uygun. Afişteki apoletlerin, tıpkı afişteki gibi, dekorun her iki yanına konulması, anlam bakımından oyuna katkı sağlayacaktır. Düşünmenizi istirham ederim. Mihriban Oran'ın giysi tasarımı, karakterlerin kimliklerini yansıtır cinste ve dönem atmosferini betimlemekte yeterli düzeyde. Orkestranın aynı konsepte olması, oyunun içindeymiş izlenimini vermekte başarılı. Serhat Akın'ın ışık tasarımı için 'özen' kavramı kayıp. Prova sahneleri için farklı bir aydınlatma olsa fena mı olurdu? Orhan Enes Kuzu şefliğindeki orkestra (Ersin Ersavaşan, Pınar Babutçu, Hikmet İplikçi, Gökhan Demirdöğmez), oyunun en yetkini. Orhan Enes Kuzu'nun ödüllü müzikleri, oyunun ivmesini arttıran, oyuna tat katan, uzun bir soluk üfleyen, dönem ezgilerini içerisinde barındıran, 'kurtarıcı' niteliğinde. 

Kadro epey kalabalık. Teker teker yazmama imkan yok. Paşa rolündeki Murat Sarı, Ahmet Vefik Paşa'nın babacan kimliğini, ses tonu ve hareketleriyle canlandırmada usta. Her oyuncu elinden geleni yapmış. Ekibin uyumlu olduğu belli. Kadro: Cengiz Dane, Halil Doğan, Ali Çelik, Ahmet Somers, Cem Zeynel Kılıç, Emir Tayla, M.Coşkun Ülgen, Ahmet Taşdemir, Altay Özbek, Onur Erolus, Mehtap Gündoğdu, Aybanu Aykut, Seda Gün, Gökhan Türkal, Nesrin Sütçü, Tuğrul Ozan Tuğrul, Emin Gökhan Eroğlu, Zeynep Anacan, Eray Abdullah Pekcan, Beliz Sözer, Kazım Semih Varol, Mehmet Cem Sürgit, Nilay Gök, Ali Murat Altunmeşe, Deniz Gürzumar, Hüseyin Öztürk, Burcu Gül Kazbek, Cihan Ayhan, Nevzat Cengiz, Doruk Ordu, Müge Gülgün, Ömer İvedi, Eda Şahin, Oğulcan Kayacan. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını temenni ederim...  

Oyundan memnun ayrılmadım. İçimden paşa paşa tiyatroya gitmek gelmedi. Ahmet Vefik Paşa ile de tanışmak arzusu duymadım. Üzgünüm...
      
    
İstanbul Devlet Tiyatrosu'na Not

Sezon sonunda repertuarınıza Sersem Kocanın Kurnaz Karısı'nı dahil ettiniz. Paşa Paşa Tiyatro Yahut Ahmet Vefik Paşa da repertuar içerisinde mevcut. Yaptığınız bu saçma tutum şu anlamı içeriyor: "Ya Sersem Kocanın Kurnaz Karısı ya da  Paşa Paşa Tiyatro Yahut Ahmet Vefik Paşa." Biz (seyirci) de mi bir seçim yapalım? Peki... Akıl diliyorum...


Notlar: 
Oyun 2 saat / 2 perdedir.
Fotoğraflar bana aittir.
19. Afife Tiyatro Ödülleri 'En İyi Müzik': O. Enes Kuzu.
Oyun adı uzun olduğu için başlık koymadım.

Kaynak 
Oyun metni (Paşa Paşa Tiyatro Yahut Ahmet Vefik Paşa)







Ege KÜÇÜKKİPER


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder