Nicolas Billon'ın 2004 yılında yazdığı ilk oyunu 'Beyaz Fil', yeni tiyatro topluluğu 'Teatron'un ilk prodüksiyonu olma özelliğini taşımakla birlikte, ülkemizde de ilk kez sahneleniyor. Yazar Kanadalı. Altı ay yaşadığım Kanada'dan (Toronto) döneli iki ay oldu. İki ay sonra, Türkiye'ye ayak bastığımda bu oyunla karşılaşacağımdan haberim yoktu. Haberim olsaydı metnin orijinalini oradan temin ederdim. Kanada iklim şartlarının elverişsiz olduğu bir ülke. Soğuk ve gri. Fakat bunun yanında insan ilişkileri ile ısınan bir yer. Bence Beyaz Fil de öyle. Metni okuduğumda, eserin rengini siyah olarak nitelendirmedim. Bir soğukluk olduğu kesindi fakat bu soğukluk yerini kimi zaman samimiyete bırakarak, ısıya zemin hazırlıyordu. Bu nedenle griye daha yakın buldum. Karakterler arasındaki ilişkileri de bu çerçeve içinde değerlendirdim.
Nicolas Billon şu an 37 yaşında. Yani metni 26 yaşında yazmış. Beyaz Fil, yazıldığı yıl 'Stratford Shakespeare Festivali'nde prömiyer yapmış. 2014'te ise Charles Biname tarafından beyazperdeye uyarlanmış. Yazar, Moliere'den 'Sicilyalı veya Ressamın Aşkı'nı, Çehov'dan 'Üç Kız Kardeş'i, Brecth'den 'Carrar Ananın Silahları'nı ve Euripides'den 'İphigenia Tauris'teyi adapte etmiş. Beyaz Fil'den sonra, 'The Measure of Love' (2005), 'Greenland' (2009), 'The Safe Word' (2011), 'Iceland' (2012), 'Faroe Island' (2013) ve 'Butcher' (2014) adlı eserlere imza atarak, 10 yılda 7 oyun ile üretkenliğini kanıtlamış.
Bir Canlı Olarak Beyaz Fil
Beyaz fil üzerine söylenmiş çok şey var. Bunlardan bir tanesi Buda'nın doğuşu ile ilgili. Buda'nın annesi, ona hamileyken rüyasında, ağzında Lotus çiçeği ile gelen beyaz bir fil görmüş. Bundan dolayı Nepal, Kamboçya ve Tayland gibi yerlerde beyaz fil kutsal hayvan olarak sayılmış. Bence metindeki rüya sahnesi ile beyaz filin bu özelliği birbirine koşut. En azından ben yazarın bunu düşünmüş olabileceğine ihtimal veriyorum. Her ebeveyn çocuğunu 'kutsal' (nasıl anlamlandırdığınız size kalmış) olarak kabul eder. Şüphesiz insana verilen değer ile hayvana verilen değer bir olmaz. Her ebeveynin de evladına verdiği değer eş tutulmaz. Yazarın buradaki koşutluğu, beyaz filin sadece 'doğuşu' ile ilintili. Koşutluğun zıtlığı ise 'değer' üzerine kurulu. Bir nevi ebeveyn sevgisinin farklılığı gibi. Bu sevgi beyaz filin sahiplerine göre değişken. Beyaz fil, Kralların, başlarına dert olsun diye düşmanlarına hediye ettikleri, bakımı zor, pahalı ve getirisi olmayan bir canlı. Michael karakterini ve metnin genelini baz aldığımda yanıldığımı hissetmiyorum...
İkincisi filin rengi ile alakalı. Bir hayvanın beyaz olması (normal rengi değilse) onun 'Albino' hastası olduğunu gösterir. Bu hastalık insanlarda da oluşabilen türden bir rahatsızlık. Titreme baş belirtisi. Her hastalık gibi Albino'nun da birtakım kuralları var. 'Yediğine dikkat etme' bunlardan biri. Hastalık zeka geriliğinin de habercisi. Üretken yaşa kadar hayatta kalma durumu bir mucize. Michael da görüntüsel bir beyazlık yok fakat fındığa karşı alerjisi ve el titremeleri mevcut. Üstelik akıl hastahanesinde. Mucizesi ise yukarıdaki açıklamaya uygun. Bence yazar burada da bir benzerlikten yararlanmış. Tam olmasa bile bir ilhamın söz konusu olduğuna inanıyorum.
Bir Metafor Olarak Beyaz Fil
Beyaz fil oyunda metafor olarak kullanılmış. Filler titreşimleri sayesinde iletişim kurarlar. Michael'ın 'iç' titreşimleri ile fillerin bu özelliği, oyunun 'iletişim/sizlik' yönünü ortaya çıkarmış. Yazar, metnin temeline yerleştirdiği iletişimsizliği, ebeveyn-çocuk ve yöneten-yönetilen arasındaki çizgide dolaştırmış. Bireyden yola çıkarak toplumun portresini oluşturmuş. Benim yaşım 23. İçinde bulunduğum çağın en büyük sorunu, Billon'ın ele aldığı sorun ile aynı. Yani mesele evrensel. Evrensel olmasının sebebi kişinin akıl-ruh-duygu üçgeninden yoksun oluşu. Dünyadaki çoğu birey, kendi adına bir 'karınca savaşı' başlatıyor. Tek başına koca bir fille iletişim kurmaya çalışırken (ya da bunun için çabalamazken), fil/i ölüyor/öldürüyor. Karınca savaşı kazandığını sanıyor lakin filin içine sığabileceği bir mezar kazmak zorunda olduğunu unutuyor. Destek için yardım çağırmak aklına gelmemekle birlikte, zaferi için yalnız kendine pay biçiyor. Birey, çevresine yarar sağladığı takdirde önemlidir. Aksi halde toplum bu gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktan çekinmeyecektir...
Beyaz fil, 'sevgi' kavramının üstünde çokça duran bir metin. Bunu "eğer çocuğunuz varsa onu vücudunuzun bütün hücreleriyle sevin" cümlesinden de anlamak mümkün. Yazarın, "iletişime geçmek için yardımcı olacak üç şey nedir?" sorusunun yanıtı günümüzde cep telefonu, internet ve bilgisayar olarak tanımlanırken, sevgi, unutulanlar arasına karışmış vaziyette. Billon'ın metninde durum biraz daha 'kişisel'. 'İş' daha ön planda. İnsana ya da herhangi bir canlıya duyulan aşk, yerini meslek aşkına bırakmış halde. Benim annem ve babam çalışma hayatının içerisinde idiler. Billon'ın metnindeki gibi 'meşhur' değiller fakat kendi alanlarında uzmanlar. Esas sorun galiba 'uzmanlaşmakta' gizli. Bir Bilim Adamı, "çocuklarınızla arkadaş olmayın, hayatları boyunca zaten bir sürü arkadaşları olacak, bir tane de anne babası olsun." diyor. Ebeveynin sevgisi/davranışı/düşüncesi başkadır...
'Safari' sahnesinin canlandırıldığı kısmın oyunun kilit noktası olduğu kanaatindeyim. Beyaz filin metaforik anlatımı en çok burada belli. Sevginin terk edişinin ardından gelen 'şiddet'in, çocukları başka bir yöne sürüklediği, en çok burada aşikâr. Giden geleni aratır mantığının devreye girdiği yer burası. Ben, Billon'ın 'mekan' olgusuna da değindiğini düşünüyorum. Çocukların kendilerine ait birer yaşam alanına sahip olmalarının bir 'gereklilik' olduğuna inanıyorum. Michael, yatılı okullarda kalan, sadece yaz aylarında annesinin evine gelen biri. Bu büyük bir sıkıntı. Belirsizliğin ve çok 'arkadaşın' olduğu bir alan...
Billon'ın Kurgusu
Billon'ın metni kurgusal açıdan başarılı ve oyunun ilerleyişi hakkında ipuçlarıyla dolu. Ben bu başarıyı fillerin doğumuna benzettim. Anne fil, yavrusunu doğururken büyük bir zarın içinde doğurur. Zar, yavrunun koruyucu kalkanıdır. Doğum esnasında yere düştüğünde zar patlar ve yavru dışarı çıkar. İşte Billon'ın metni de tıpkı bu aşamalar gibi her sahne bir diğer sahneyi doğurarak, karakterlerin gizlerini yavaş yavaş açıyor. Akabinde büyük, etkili ve sarsıcı bir patlamayla son buluyor. Son bulduğunda beyaz fil doğuyor mu? Her şeye rağmen yaşamaya değer!
Teknik (Reji, Dekor, Kostüm, Işık, Müzik)
Metin Belgin oyunu 'denge' unsurunu baz alarak sahnelemiş. Metnin getirdiği diyaloglara ve karakterlerin ellerindeki kozlara göre, masanın iki tarafını kullanarak, kişiler arası bir güç gösterisi sunmuş. Rejisörün metni anladığı ve bu doğrultuda bir çalışma içerisine girdiği açıkça ortada. Beyaz Fil daha çok diyaloglarla ilerleyen bir oyun. Sahne üzerinde izlediğimde ve metni okuduğumda bir 'oyuncu oyunu' olduğunu anladım. Metin Belgin, bu durumu bozmayarak, oyuncuyu esnek bırakmış ve ufak dokunuşlarıyla oyunun tadını arttırmış.
Ceylan Soylu'nun dekor tasarımı yerleşim açısından oyuncuya büyük alan bırakıyor fakat bir doktor odası olmaktan uzak. Metin iç açıcı olmasa bile bunun görsel anlatımı bu derece 'koyu' olmamalı. En azından kapının durmasını sağlayan şeyi görmeyebilirdim. Dekorun herhangi bir amaç güttüğü kanısında değilim. Kostüm tasarımı için herhangi bir isim yok. Kostümlerin bir 'tasarım' olmadığı da net. Olması gereken kişi, olması gereken şeyi giyerek görevini tamamlamış. Temel Yapıcı'nın ışık tasarımı özel sahnelerde (rüya,safari) özel bir aydınlatma ile işlevini gerçekleştirmiş. Kapı camının ışığını çok sevdim. Müzik, yazarın tercihiyle Puccini'nin 'O Mio Babbino Caro' adlı aryası. Metni, aryayı dinleyerek okudum. Sahne üzerinde bana çok geçmedi ama oyunun anlatımına destek olduğu kesin.
Oyunculuklar
Pelin Öztekin'in canlandırdığı hemşire rolünü, oyunun yeni oyuncusu Nur Gürkan'dan izledim. Kendisi iki günde bu rolü çıkarmış. Kutlarım. Yosi Mizrahi ölçülü hareketleri ve ses tonuyla, bir akıl hastahenesi müdürü rolünde usta. Kendisini sahnede ilk kez izledim. Başka bir oyunda da görmeyi isterim. Eser Ali'yi aynı ay içerisinde iki farklı oyunda izledim. İkisinde de çok başkaydı. Sevgisiz, saf ama aynı zamanda çok akıllı bir insan kimliğini oyunculuğunda bulabildim. Oyunu izlerken sıkılmadım. Emeği geçen herkesi kutlar, alkışlarının bol olmasını dilerim. Teatron'un bu ilk oyunu iddialı bir seçim. Ben metin tiyatrosuna inananlardanım.
Beni kazandılar!
Not: Oyun 1 saat 15 dakika / Tek perdedir.
Kaynak
Oyun metni (Beyaz Fil)
Vikipedia (Yazar ve Beyaz fil)
Ege KÜÇÜKKİPER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder